Çeçen Mülteciler: İlticaya Giden Uzun Yol
Ağustos 2007′ de The Wall Street Journal isimli Amerikan gazetesi tarafından düzenlenen bir yarışmada, “Çeçen Mülteciler: İlticaya Giden Uzun Yol” isimli makalesiyle üçüncülük ödülünü kazanan Fransız gazeteci Madeleine Leroyer’ in yürekleri burkan bu ödüllü makalesini sizlerle paylaşıyoruz.
Çeçen Mülteciler: İlticaya Giden Uzun Yol
Korkuyla geçen iki uzun senenin sonunda Brest’ te sığınan bir Çeçen aile mültecilik statüsünü elde etti. Aile Çeçen mültecilerin pek çoğu gibi Polonya’ dan geçmiş, Polonya’ da yakalanarak Avrupa yasalarına göre sığınmacı olarak kaydedilmişti. Bu işlemlerin ardından sonra batıya doğru kaçmak istemişti aile, ancak Avrupa yasaları onları kaçak durumuna düşürmüştü.
Bir balon patladı. Hamile olan Raissa yerinden sıçradı, elleri karnına gitti. Bir başka balon daha patladı. Şaşkın gözleri bir kaç saniye oğullarını aradı. Tarih 23 Aralık 2008, yer Brest. Şehirde bulunan kimliksiz insanlara yardım organizasyonunu düzenleyen Brest Sınır Tanımayan Eğitimciler (Education Sans Frontière) Derneği sendika evinde Noel yemeği tertiplemişti. Çocuklar oynuyordu. Raissa kötü hatıraları, patlamaları, bombaları kafasından sildi.
Savaşın seslerini duymayalı iki yıl olmuştu. Brest’ te eşi Aslanbek ve çocukları Malik (5 yaşında), Askhab (4 yaşında) ve geldiklerinden 3 ay sonra doğan Amin ile geçen iki yıl. Ülkeden atılma korkusuyla geçen iki yıl. Ve sonunda, iki hafta önce, küçük Leyla’ nın doğumuyla beraber, mülteci statüsünü aldıklarının haberi geldi.
Çocuklar anne ve babalarının nerden geldiklerini unutmuşlardı bile. Televizyonda izledikleri “Titeuf” ve “Scoobidoo” çizgi filmlerini çok seven çocuklar Çeçence’ yi anlıyorlardı ama kendi aralarında sadece Fransızca konuşuyorlardı. Yemekte Malik babasına ders veriyordu : “Siz “radioushka” diyorsunuz, biz Fransa’ da “radis” diyoruz”.
Oysa Raissa ve Aslanbek’ in kalbinde Çecenya hala çok yakındı. İlk karşılaşmaları Grozny’ de bir pazarda olmuştu. 1999 senesinin yaz aylarıydı, Eylül ayında Rus bombardımanlarının tekrar başlamasından hemen önce. Raissa 18 yaşındaydı, daha çok genç yuvarlak bir yüzü vardı. Bir mühendislik enstitüsünün ilk sınıfını bitirmek üzereydi. 34 yaşındaki Aslanbek ise duvar ustası ve bir sinema düşkünüydü. Çok güzel sözler söylüyordu, 5 ay da peşinden koştu Raissa’ nın. “Bizde bu yaş farkı normaldir. Hem ben ilk eşiyim. Hep beni beklemiş sanki!” diyerek şaka yapıyor genç kadın. Ama bu gülümseme bir bodrumda yaptıkları düğünlerinin üzüntüsünü silememişti: “Hiç oynamadık. Duyduğumuz tek ıslık bombalarınkiydi”.
Korkmaktan Yorulmuşlardı
Grozny’ de kaldıkları binadan bombalarla kovulmadan önce Salikhov çifti Aslanbek’ in 4 kardeşinden birisinin evinde kalıyordu. Ruslara göre resmi olarak savaş 2003 yılında sona erdi. Ancak Rusların günlük “temizlik operasyonları” ve insan kaçırmaları devam ediyordu. Raissa: “Ruslar eşime bizim neden her zamanki adreste kalmadığımızı sormuşlardı. O da şöyle cevap verdi: ‘Tamam. Nerde kaldığımı göstereceğim size.’ Onları yıkıntıların önüne götürdü. Ve askerler onu dövdüler” diyerek başlarından geçen bir olayı anlatıyor.
Aslanbek yaşadıklarını anlatıyor: “Korkmaktan yorulmuştum. Daha sonraları ise artık güvenliğimizi sağlayamayacağımı hissettim. Raissa Amin’ e hamileydi ve aynı anda Maskhadov’ un öldürüldüğünü duyduk. Bunun üzerine Raissa’ nın Fransa’ ya sığınan kardeşinin yanına gitmeye karar verdik”.
Çok hızlı bir şekilde Aslanbek Çeçen sahte pasaport mafyasıyla irtibata geçerek tanesi 300 dolara yurtdışında geçerli olan 4 Rus pasaportu satın aldı. Mafyaya ödenen para haricinde, tüm aile için Rus ve Belarus askerlerine verilen bahşiş 1000 dolar kadar tuttu. Polonya – Belarus sınırındaki bir Belarus şehri olan Brest-Litovsk’ a kadar 48 saat boyunca bir tırla yolculuk ettiler. Çok kolay bir kaçış oldu. Sığınmacıların Avrupa’ ya geldiklerinde karşılaştıkları sorunlardan biri de buydu. Gidiş o kadar kolay olunca tehdit içinde yaşadıklarını nasıl ispat edebileceklerdi?
Polonya Tuzağı
Brest’ te kendilerini Terestopol şehrine götürecek bir trene bindiler. Polonya’ daki bu şehir Çeçen mültecilerin %95’i için Avrupa’ ya açılan bir kapıydı. Sınır muhafızları onları orada bekliyorlardı. Bütün vagonları arayıp tüm Çeçenleri topluyor ve trenden onlarla iniyorlardı. Salikhov ailesi “Dublin 2” kelimesini ilk defa trenden indikleri sırada duydu. Bu Avrupa sözleşmesi ailenin Fransa’ ya kadar gidemeyeceği anlamına geliyordu. Sığınma başvurusunu Polonya inceleyecekti. Başka bir ülkeye geçmek istedikleri anda otomatik olarak Polonya’ ya geri gönderileceklerdi.
Raissa ve Aslanbek sınır muhafızlarının parmak izlerini almalarına izin verdiler. Kaçış sebeplerinin nedeni söylemeleri istendi. Lehçeyi çok az konusan çift bu hukuki işlemleri anlayamıyordu. Anladıkları tek şey bu Polonya tuzağının üzerlerine kapanacak olmasıydı.
Kaçak Durumundalardı
İlk işlemler bittikten sonra, Polonyalı yetkililer Salikhov ailesini ülkenin 18 sığınmacı kampının en büyüğüne gönderdiler: Varşova banliyösünde ormanlığın içinde bulunan Dembak Kampı. Her yerde diğer Çeçen sığınmacıların tedirgin edici sorularıyla karşılandılar: “temizlik” devam ediyor mu? Kaçırmalar? Ya Maskhadov’ un öldürülmesi? Salikhov ailesi check up dan geçirildi ve daha detaylı ikinci sorgulama başladı. Bu sefer Çeçenya’da tehdit altında yaşadıklarına dair kanıtlar istediler. Bu mantığı kabul etmeyen Aslanbek konuşmak istemedi. Onun gözlerinde, Rusya’ ya hala çok yakın ve çok fakir olan Polonya sadece transit bir ülkeydi. “İşsizlik oranı %20′ yi bulan bir ülkede nasıl sıfırdan bir hayat kurabilirim ki diye düşünüyordu. Eşinin ve onun aklında tek bir sey vardı, yasalara aykırı bir şey: Sablé-sur-Sarthe şehrinde eşi ve altı cocuğuyla sığınmacı olarak yaşayan Raissa’ nın kız kardeşinin yanına gitmek.
Mülteciler bürosu onlara Czerwony Bor merkezinde yer buldu. Polonya durumlarını inceleyene kadar orada kalacaklardı. Ama Aslanbek harekete geçti. 5 gün içerisinde bu kez Polonyalı olan yeni bir sahte pasaport mafyasıyla irtibata geçti. Mafya onları Fransa’ dan ayıran iki sınırdan geçirip Strasbourg’ a kadar götürmeyi teklif etti. Onlara orada “Dublin 2” uygulamasında valiliğin daha esnek davrandığı Fransa’ nın Brest şehrine giden tren için bilet vereceklerdi.
Ama Brest’ e ulaştıkları zaman valilik Polonya’ daki kayıtları yüzünden onlara Fransa Mültecileri Koruma Bürosu’ na (OFPRA) başvuramayacaklarını ve Varşova’ ya geri gönderilme ihtimallerinin yüksek olduğunu söyledi. Sosyal servisler onları bir otel odasına yerleştirdi. Otelde göz hapsinde bulunduruldular ve her gün sınır polisine gidip imza attılar. Aslanbek, hamile eşi ve çocuklarının rahat yatmaları için yatağı onlara vermişti, kendisi ise yerde yatıyordu.
Arkadaşlık ve Uyanıklık
Brest’ te yaşayan diğer mülteciler ailenin durumundan orada bulunan dernekleri haberdar ettiler. Aralarında, üniversitede Ekonomik Bilimler Profesörü ile ırkçılığa karşı olan ve milletlerarası dostluklar için kurulmuş hareketin (MRAP) yerel bölüm başkanı Arnaud Hell’de bulunuyordu. Salikhov ailesi hemen ona güvendi. Profesör çocukları okula yazdırdı ve ebeveynlerin Fransızca öğrenmelerini sağladı. Stratejisi basitti: “Resmi prosedüre entegre olmaya kararlı olduklarını kanıtlamamız lazım”. Otelde basın konferansları düzenledi. İki yerel gazete ailenin durumunu gündeme taşıdı. Kimse artık Dublin 2’den bahsetmiyordu. Acıları, cinayetlere kurban giden bir halkın acısı gönderilmemeleri için sebep olarak gösterildi. Arnaud Hell destek organizasyonu kurarak yerel yetkililerle bağlantı sağladı, ayrıca Salikhov ailesin hikayesini bir blogda yazarak Dublin 2’deki zayıf noktaları bulmak üzere Rennes Barosu’ ndan bir avukat tuttu.
Bu arada Amin dünyaya geldi. Salikhov ailesi otel değiştirdi. Otelin sahibi ile eşi onlara sahip çıktı. Öyle ki, Polonya’ ya iade kararının bildirildiği kağıtların tebliğinden sonra bir alarm sistemi düzenlediler. Raissa: “Polis ziyaretleri esnasında bir şifremiz vardi. Otel sahibi Arnaud’ a hemen haber vermesi için yere süpürgeyle vuracaktım.”
Raissa anlatmaya devam ediyor: “Bir gün Amin’ in idrar yolu enfeksiyonu için gittiğim hastahaneye polis beni götürmek için geldi. Doktor karşı çıktı, çocuğun uçağa binemeyeceğini söyleyerek bir sonraki aya randevu verdi”. Arnaud doğrulayarak: “Sınır polisinin yetkisi kısıtlıydı. Ama sağlık nedeniyle hareket etmesi sakıncalı olurlarsa bir şey yapamayacaklarını anlattı”.
Boş Başvurular
İade kararı karşısında yılmayan profesör ve avukatın tavsiyeleri üzerine aile idari mahkemeye başvuru prosedürlerini nafile bir çabayla başlattı. Çünkü Polonya’ dan gelen yeniden kabul kararı hala geçerliydi. Salikhov ailesi her an ülke dışına çıkarılabilirlerdi. Brest’ te kimliksiz ailelere yardım hareketleri toplanıyordu. O zamanlar, belediye 132 sığınmacı saymıştı. Okulda küçük Brestlilerin Gürcü, Komor, Madagaskarlı ve Çecen arkadaşları oldu. Bu okullarda ebeveyn organizasyonları düzenlendi.
Arnaud Hell bu süre zarfında bir baska aileyi daha kanatları altına aldı, bu aile ilk başvurusunu Almanya’ da yapmış ancak red cevabı almış İsmailov ailesiydi. Dikkatli olmasına rağmen İsmailov ailesi Dublin 2 sözleşmesinde yazıldığı gibi 12 Ocak 2006 tarihinde Almanya’ ya gönderildi. Rusya’ ya gönderilme korkusuyla 3 gün sonra tekrar Fransa’ ya kaçtılar. Ulusal televizyon kanalı İsmailov kardeşlerin okula dönüşünü ekranlardan aktardı. Arnaud Hell o anı şöyle anlattı: “Herkes çok duygulandı. Bundan sonra gece gelip götürmeleri çok zordu, Brestliler şok oldular”.
Dayanmamız Lazım
“İsmailov ailesinin gelişinden sonra, Valiliğin Genel Sekreteri’ yle konuştum. Almanya’ nın onlar için hazırladığı yeniden kabul kararından bahsettim. Gönüllü dönüş için yardım prosedürü olduğunu düşünerek bana inanmadı. Ama evrakları çevirttirdim. Bu kesin bir sonuca götürdü.”
O anda değişik bir yöntem kullanması gerektiğini anladı: daha az öfkeli eleştiri, Valilikle daha çok müzakere. Şöyle özetledi: “Aile karakola götürüldüğü anda çok geçtir. Önemli olan uzun vadeli çalışmaktır. Her zaman agresif olamayız. Valiliğe aileleri göndermemenin yollarını gösterirsek göndermeyecektir”.
Dublin 2 sözleşmesini inceleyince, eğer Fransa 6 ay içinde ailelerin onlardan ilk sorumlu olan ülkelere yani Salikhov ailesi için Polonya, İsmailov ailesi için ise Almanya’ ya yeniden kabul edilmelerini sağlayamazsa, sığınma başvurusundan kendi sorumlu olacağını anladı. O halde aileler başvurularını Fransa’da yapabilirlerdi. “Dayanmamız lazım” diye düşünüyordu. Son bir posedüre girişti, bu kez Nantes üst derece mahkemesine temyize başvurdular.
Yaz İçin Destekçiler
Yaz tatili yaklaşıyordu. Kimliksizler için çok büyük bir riskti bu: çocuklar evdeyken sınır polisinin ailenin tümünü bulup götürmesi daha kolaydı. Organizasyonlar birleşip dernek kurmaya başladılar. Böylece Brest Sınırsız Eğitim Derneği doğdu.1 Ocak 2006 tarihinde dernek Brest’ te seçilen yetkililerininde bulunduğu bir destekleme töreni düzenledi.
Destek verenler çocukları tatile götüreceklerdi. Arnaud Hell bunu şöyle açıklıyor “amaç ailelerin bir arada olmasını önlemek, göndermeleri engellemek için. Malik ve Askhab sırayla plajı keşfettiler. Raissa için büyük bir şok oldu: “Denizi ilk kez Arnaud’la beraber gördüm. Çok şaşırdım. Bikiniler, sütyensiz kadınlar!”. Malik, babasının bilmediği bir şeyi yapmanın verdiği gururla anlatıyordu: “Ben yakında yüzmeyi öğreneceğim”. Geçen yaz Aslanbek Arnaud’u etkilemek için dalgaların arasına dalmıştı ve az daha boğuluyordu.
Son Kart
Yaz tatilinden sonra Salikhov’ların iki büyük çocuğu okula devam etti. Valilik, Nantes İdari Mahkemesi’ ne yapılan başvuruyu geri almaları şartıyla, ailenin OFPRA’ya başvuru yapabileceğini bildirdi. Arnaud Hell, bu haberi alınca, Valilikte çalışan memurlar dahil, herkesin çok sevindiğini anlattı. Seçim zamanının olması nedeniyle işlemleri saklı tutmak zorunda olan valilik Salikhov ailesi konusunda hiç bir açıklamada bulunmadı.
Bu arada Çeçenlerin savunucusu son kartını oynadı: Diğer aile olan İsmailov ailesinin işini garantiye almadan Salikhov ailesinin idari mahkemeye yaptığı başvurusunu geri almadı. Aslanbek Salikhov sabırsızlanıyordu. Arnaud onu beklemeye ikna etti ve sonunda bekledigi oldu: Aralik ayında iki aile Paris’e OFPRA’ya dosyalarını savunmak ve sığınmacı kartlarını almak için gittiler.
Salikhov’lar Bellevue mahallesinde büyük bir daireye taşındılar. Aylık 563 Euro para yardımı ve sağlık yardımları aldılar. Aş evleriyle sivil yardım kuruluşlarına giriş izinleri verildi.
Herşey Yolunda Gidiyor
Zaman geçiyordu ama cevap hala gelmiyordu. Ancak Arnaud inanıyordu: “”Salikhov ailesi için herşey yolunda. Çok dikkatli davranıyorlar. Kaçak çalışmıyorlar, Fransızca ögreniyorlar. Çeçenlerden çok Fransızlarla görüşüyorlar, bu çok pozitif”.
Çeçenya’ da çocuklar okula başlar başlamaz Rusça öğreniyorlardı. Ama Raissa ve Aslanbek çocuklarının Fransa’da da aynı şeyi yapmalarını istediklerinden emin değillerdi. Raissa: “Fransızcayı çok güzel bir şekilde konuşacaklar. Aynı anda bende öğreniyorum. İngilizce’ yide öğrenmeleri gerekiyor. Ben de onlarla unutmasınlar diye her zaman Çeçence konuşurum”.
Alman ordusunda zorla görev almış ve sonra direniş hareketine katılmış olan babasının öğüdünü yerine getirdiği için gururluydu Arnaud: “Babam bana şunu demişti: İnsanların biz bilmiyorduk demelerine izin vermemek için elinden gelen herşeyi yapmak lazım”.
Nisan ayı gelmişti. Raissa üzgün bir şekilde hastahaneye gitti. Leila’ nın doğumundan önce kağıtlarının gelmesini istemişti. Hastahaneden çıktıktan bir kaç gün sonra, valilik statüyü aldıklarını bildirdi.
Raissa mutluluğu tekrar yaşayacaktı, yeni hatıraları olacaktı. Şimdilik evinde ne aile resmi vardı, ne de memleketinden gelen eşyası. Sadece bir kaç DVD: popüler şarkıcılar, 70’li yıllarin güzel Grozny’si ve düğün videoları. Raissa bu videolara bakmayı çok severdi. Gülümseyerek: “Fransızlar tanımadığımız insanların düğün videolarına bakmamızı çok şaşırtıcı buluyorlar. Ama o düğünlerde şarkılarımız ve oyunlarımız var. Oynamayı çok severim”. Ve birden gülümsemesi dondu kaldı: “Düğünlerde hep kardeşimle oynardım”. Kardeşi 22 Ağustos 2005 tarihinde 27 yaşında, annesi ve babasını ziyaret ettikten sonra dağlardan evine dönerken öldürülmüştü. Ruslar onu direnişçilerle birlikte savaşmakla suçladılar ve öldürdüler. Üç çocuğu ve hamile olan bir karısı vardı.
Raissa onu hala rüyalarında görüyordu. Onun hatırasıyla beraber aklına endişeleri geldi: “Çecenya’da çok korkuyordum. Bugün Ruslar gelmedi diyordum kendime. Belki yarın gelirler. Bunu burda hala hissedeceğimi sanmıyordum. Ama yine bugün dışarıya çıkıpta polis arabası gördüğüm zaman başımı eğiyorum ve bizi götüreceklerini zannediyorum”.
Madeleine Leroyer*
11 Ağustos 2007
The Wall Street Journal, Daniel Pearl Ödülü Yarışması III.lük Ödülü
(*Fotoğrafta ön sıra soldan birinci)
Tweet
Bir yanıt bırakın!