Hayatın Donduğu Yer Çeçen Mülteci Kampı!
Aylık yayınlanan “Yeni Harman” isimli derginin Temmuz 2009 sayısında Çeçen doktor Hakan Erdoğan imzasıyla Türkiye’deki Çeçen mülteciler hakkında bir yazı yer aldı.
Çalışma derginin kapağında, “Rusya’ya söz verdik onları yok sayıyoruz. Yeni Harman hayatın donduğu yer, Çeçen mülteci Kampı’nda” şeklinde çarpıcı bir başlıkla sunuldu.
“20 Haziran Dünya Mülteci Günü’ydü ve Yeni Harman mültecilerle birlikte Fenerbahçe’deki Çeçenlerin kaldığı mülteci kampındaydı. Türkiye’ye özellikle dost bildikleri için gelen bu insanlar, burada 1951 Cenevre sözleşmesine göre hakları olduğu halde mülteci olarak kabul edilmemişler ve geleceği olmayan bir hayata mahkum olmuşlardı. Kendilerine mülteci hakları olan kimlik, çalışma izni, oturma izni verilmemiş, gitmeleri ya da ölmeleri için gerekenler yapılmıştı. Türkiye herhangi bir hukuki gerekçeye dayanmadan Rusya ile ilişkilerinin bozulmasını istemiyor gibi anlamsız iddiaları doğrularcasına şimdiye kadar sözleşmeyi uygulamamıştı.
Aslında pek de tatlı geçmedi görüşmemiz. Gelip sorular soran ve arkasını dönen insanlardan fazlasıyla yorulmuştu bu insanlar. Bir şey değişmiyordu çünkü, bir şey değişmeyecekti. Akabilen bir hayat yoktu zaten. Gelişen, güzelleşen tek şey kamptaki çocuklardı. Onlar da olmasa burada yaşanamazdı.
Bir yandan “Korkmuyoruz!” diyerek isimlerini söyleyen Çeçenler gözlerini kayıt aletinden ayıramıyordu. Bu herhalde aynı kampın başkanı olan albay ve iki Çeçen komutan daha Türkiye’de öldürüldüğü için, cinayetlerin ürpertisini hissediyor olmalılardı. O yüzden, biz de birilerini hedef gösterme korkusuyla, kamptaki röportaj esnasında, gözümüzün önünde fare yakalayan pasaportlu kedileri hariç kimsenin ismini yayınlamayacağız.
Hakan Erdoğan: Bu mülteci kampında kaç senedir Çeçenler var?
L.M.: Dokuz yıldır.
Hakan Erdoğan: Bu çok uzun bir süre…
A.M.: Ben de anlamıyorum, misafir olmak bir günlük, iki günlük olur ama dokuz sene boyunca nasıl misafir olunur anlamıyorum.
A.A.: 9 senedir aynı şeyler söyleniyor. İnşallah yarın, inşallah yarın… İnşallah’ta son var. Allah konuşuyor orda. İnşallah 3 yıl, inşallah 5 yıl olmaz. Avrupa’da Hıristiyanlar kağıt veriyor, her şeyi veriyor. Türkler bizim kardeş. Allah razı olsun. Kardeşlik var, Müslüman halk. Ben çok seviyorum ama Rusya’dan korkmayınca daha güzel. Ben mülteci gibi de oturmuyorum. Mülteci yok, turist yok. Burada ben boş. Nerde hayvan, nerde köpek, nerde kedi, kağıt var. Bunların hepsine kağıt var. Ben adam ama kağıt yok.
Hakan Erdoğan: Türkiye Ruslarla iyi anlaşmaya çalışıyor da ondan mı bundan böyle oluyor?
A.A.: Evet, evet. Türklerle Ruslar pek seviyorlar birbirlerini. Türklerle Ruslar beraber çalışıyor. Komutanları öldürdüler. Beraber çalışıyorlar.
Hakan Erdoğan: Peki neden öldürüldü bu komutanlar? Var mı sizin bir fikriniz?
L.M.: Burada polis var, her şey var. Onlar bilir.
R.K.: Rus ajan var, onlar yaptı.
L.M.: Kimin öldürdüğü önemli değil. Rus mu öldürdü, Çeçen mi, Türk mü önemli değil. Türk topraklarında öldürüldüler. Önemli olan bu.
Hakan Erdoğan: Peki buradan mıydı o komutanlar?
L.M.: Bir tanesi buradandı. Diğeri Ümraniye’deki kampta kalıyordu.
Hakan Erdoğan: Mülteciydi burada, öyle mi? Sığınmacıydı yani.
L.M.: Evet, buradandı. Mülteciydi.
Hakan Erdoğan: Nasıl bir insandı?
I.R.: Kötü bir durumu yoktu. Dışarı pek çıkmazdı. Sabahları antrenmana çıkar gelirdi. İyi adamdı. Bu bilgisayarı, masayı falan o yaptırdı (içinde oturduğumuz misafir odasını kastediyor), sonra doğru düzgün bir sistem kurmaya çalışıyordu. Her şeyin doğru, adil dağıtılmasını sağlardı. Bir gün ekmek gelecekti yine. Ben de ortalardaydım, dolaşıyordum. O esnada bir telefon geldi ona. O da kadınlara devretti ekmek dağıtma işini. Dedi, siz güzelce dağıtın benim gitmem gerek. Sonra gitti. Ertesi sabah ben kalktım. Kardeşim uyandırdı. Başkanımızı öldürmüşler diye söyledi.
Hakan Erdoğan: 20 Haziran’ın Dünya Mülteci Günü olduğunu biliyor muydunuz?
L.M.: Yok, ben bilmiyor.
M.M.: Ben biliyor.
Hakan Erdoğan: Peki, mülteci günü için buraya gelen oldu mu?
M.M.: Hayır, hiç gelen olmadı. Hiç yok. Sabah kalktık bekledik. Kimse gelmedi.
Hakan Erdoğan: Önceden uğrayanlar vardır ama..
L.M.: Var, İHH geliyor. 4-5 ayda bir ya da senede bir geliyor. Kafkas derneği var.
A.M.: Geçen sene insan hakları komisyonu geldi. 4 AKP milletvekili, 1 tane de CHP milletvekili.
Hakan Erdoğan: Ne oldu peki?
A.M.: Onlara da buradaki durumu anlattık. Ben de anlattım, diğer insanlar da anlattılar. Somut olarak siz ne yapacaksınız, beklentimiz var dedim. Onlar da rapor hazırlayacağız dediler. Kamptaki durumu anlatacağız, sizin söylediğiniz şeyleri yazacağız. Valiliklere, belediyelere, kaymakamlıklara talimat vereceğiz. Şöyle davranılması gerekiyor, şunu yapın, bunu yapın şeklinde bir şeyler yazacağız dediler.
Hakan Erdoğan: Katkısı oluyor mu bu ziyaretlerin?
B.H.: Geliyorlar, konuşuyoruz sıkıntılardan, üzüntülerden. Dinleyince o an üzülüyorlar. Sonra dönüyorlar gidiyorlar. Biz de kaldığımız yere dönüyoruz. Herkes sıkıntısıyla baş başa kalıyor. Bu konuşmaların, yazışmaların hepsi havada kalıyor. Bize bir faydası olmuyor bunların. Senin parmağın yara olsa, kesilse, o acıyı sadece sen duyarsın. Ben sadece üzülürüm. Dünya böyle. Bazıları da reklam için geliyorlar. Kendilerini burada gösterip dönüyorlar.
Hakan Erdoğan: Peki nasıl burada yaşam koşullarınız?
L.M.: Devlet bu kampı bize verdi. Elektrik ve su verdi. Başka hiçbir şey yok. Türk Müslümanlar var ya, onlar getirdiler önceleri. Allah razı olsun. Hasta için İHH yardım yapıyor. Pirinç, yemek falan getiriyorlar. Ama az. Şimdi tüp yok, gaz yok. Bitti hepsi. Çok problem var.
Hakan Erdoğan: Nasıl burada kaldığınız yerler?
A.M.: Bu oturduklarımız 9 metrekarelik barakalar. Altta kanalizasyon var. Oradan da sızıntı oluyor. Gece kapıyı kapatıyorsun, sabah kalkınca havasızlıktan baş ağrısı oluyor en basitinden. Barakalar 40’lı, 50’li yıllarda yapılmış. Hastalık var, açlık var.
O.A.: Bir sene oldu daha su ve elektrik geldi. Önceden yoktu. Suyu denizden alıyorduk. Mum vardı, onları yakıyorduk. İki sene olmadı yani. Bir buçuk sene falan oldu.
Hakan Erdoğan: Çeçenya’dan gelirken nasıldı karşılaştığınız koşullar?
A.M.: Çok kötü şeylerdi. Yüzlerce ceset gördüm. Parçalanmış insanlar gördüm. Toprağa verdim. 400 civarında insandı. Onları ben de gömdüm. Ben gazetede, radyoda spikerlik de yapıyordum bana oku diyorlardı. Ben iki cümleden sonra ağlamaya başlıyordum. Cd’leri falan izlemiyorum. Çeçenya’daki olayları seyretmiyorum. Zor geliyor. Hepsini yok ettiler. %80 şehri yok ettiler.
L.M.: Ölüm tehlikesi vardı tabii. Helikopterler, uçakla üstümüze bomba atılırken geldik.
Hakan Erdoğan: Oradan yola çıktığınızda başka hangi ülkelere gidenler oldu? Avrupa’ya gidenler de var galiba.
A.M.: Var tabii. Polonya’da, Almanya’da, Hollanda’da var. Onların durumları çok güzel. Oraya gider gitmez bir komisyon toplanıyor. Hukukçusu da var, doktoru da var, sosyologu da var. Hemen soruyorlar. Neden geldin, kimsin sen, hangi sebeple kaçtın diye. Yazıp bir şeyler veriyorlar. Hayatta kalmak için ne lazımsa onu veriyorlar. Ev veriyorlar. Hesap açıp onu geçindirecek parayı yatırıyorlar. Hastane de var, devlet de var işte. Çocuklar da misafir değil, resmi olarak okula gidiyorlar.
L.M.: Burası zor, okul yok hastane yok. Avrupa’da sigorta yapıyor. Sana çalışma izni veriyor. Burada yok. Orada bana yardım yap demek yok. Burası muhtaç ediyor. Biz ne için buraya geldi, Türkiye’ye geldi. Açık söylüyorum ben, ben dedim ben Müslüman, Hıristiyan devlete gitmek istemiyor. Ben Türk halk seviyorum, devleti de seviyorum. Bir gün de ben Avrupa’ya gitmek istemiyorum. Ama ne lazım, sana kağıt da vermiyor. Hayvan gibi olmaz ki. Biz adam değil mi? At var ya, Rusya’dan bir arkadaş getirdi. Onun da pasaport var, her şey var. Benim kağıt yok, onun gibi kağıt hiç yok. At var ya…kaçıyor, onda kağıt var. Köpekte kağıt var. Bir kız Avrupa’ya giderken bana kedi verdi. Baktım onun da pasaport var.
Hakan Erdoğan: Çocuklar ne yapıyor gidemiyor mu okula?
L.M.: Okul problem yok. Okula gidiyorlar. Diploma problem. Diploma vermiyor okul. İkametgah için, pasaport vermiyorlar. Biz burada hem misafir gibi. Mülteci konuşuyor ama yazmıyor. Orada kağıtta yazıyor; misafir. Mülteci yazmıyor. Onun için biz misafir.
Hakan Erdoğan: Peki liseye, ortaokula gidebildiler mi onlar?
L.M.: Gidiyorlar, ama diplomasız. Burada başka da var. Kadınlar var, adamlar var. Onlarla konuş, yaz. Onlar söylemek var. Biz söyledi, onlar söyledi ne problem var. Bizde burada demokratik.
Hakan Erdoğan: Güzel, bak ben bunu da yazacağım senin için, demokratik diye. Medyadan, gazete ve televizyonlardan gelenler var mı? Onlarla nasıldı sohbet?
A.M.: TRT’den geldiler geçen sene. Onlar sordular ne istiyorsunuz dediler. Ben de insanca yaşamak istiyoruz dedim. O zaman “ooo, öyle deme” dediler. Ben de sordum siz ne istiyorsunuz dedim “Türkiye’de kaldık, izin verdiler. Ama kağıt olsaydı iyi olurdu” böyle söyle dediler. Ben de tamam kardeş dedim.
Hakan Erdoğan: Başka?
A.M.: Başka da gelen oluyor. Belgesel yapan, film yapan oluyor ama gazeteciler daha çok kendini reklam yapmak istiyor burada.”
Dergide yayınlanan çalışmada ayrıca Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır ile Mültecilerle Dayanışma Derneği’nden Av.Taner Kılıç ile yapılan söyleşilere de yer verildi.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır’ın Çeçen mültecilerle ilgili sorulan soru ve verdiği yanıt ise şöyle:
“Hakan Erdoğan: Öldürülen Çeçen komutanlar da sığınmacıydı sanırım…
Metin Çorabatır: Çeçen komutanlar bize kayıtlı değiller. Çeçenler Avrupa’dan gelen sığınmacılar olarak kabul ediliyorlar. Ancak, bir Çeçen sığındığı zaman kim, Çeçenya’daki durum nedir, o insanların köyüne dönmesinde bir sorun var mı, bunları ortaya koyacak bir sistem yok. Çeçenlerle ilgili çok girişimde bulunduk, kampları ziyaret ettik, yardım etmeye çalıştık. Fakat burası bizim alanımız siz karışmayın, siz Avrupa dışından gelenlere bakın deniyor. Biz de öğrenmeye çalışıyoruz, sığınmacı mıydı diye ancak, bu da medya haberleriyle sınırlı kalıyor, fazla cevap alamıyoruz.”
Tweet
yarın ne olacağını kestiremeden yaşamak kolay mı?Bir kuşak dalgalara kapılmış bir yerlere gidiyor.Çalışamamak,mesleğini icra edememek öylece oturmak insanı ne hale getirir?Çeçenlerin bu topraklara olan kutsal sayılabilecek muhabbetlerini gözardı etmemeli bu devlet!..
Bir yanıt bırakın!