Adım Adım
Uzun boylu Zula, koyu maviye boyanmış kirpiklerinin altından güzel açık kahverengi gözleriyle bakıyor. Masasının üzerindeki mantar panoyu sarmaşık gibi kaplayan küçük kağıt parçaları göze çarpıyor: çoğunlukla “Teşekkürler Zula” ve “Seni seviyorum Zula!” yazıyor. “Seni seviyorum Zula! Kuba”, “Seni seviyorum Zula! Agata”, “Zula, seni seviyorum! Jurek”, “…Zosia”, “…Rafal”… Zula bir doktor. Polonya’ya ikinci Rus-Çeçen savaşı başladıktan sonra geldi.
Benim için başarı, bir adamın içinde bulunduğu durum her ne olursa olsun, amacına ulaşmak için gayret etmesi ve bunun üstesinden gelebilmesidir. Başarıya ulaştıktan sonra ise orada durmadan hemen yeni bir hedefe doğru yol almaktır. Yaşamın boyunca bir hedefin üstesinden geldikçe bir diğeri için çabalamandır. Adım adım, bir başarı ve ardından bir diğeri.
Benim açımdan Polonya sınırını geçmek bir başarıydı. On yıl önce, bir ülke arıyordum, güvende olacağım, zulme uğramayacağım, aşağılanmayacağım, kendimi sıradan ve huzurlu hissedebileceğim bir ülke.
Hedefime ulaştığımda ise artık pasaportumu bavulumun diplerinde bir yere kaldırabileceğimi hissettim. Oğlum: “Pasaportu neden saklıyorsun? Beş dakika içerisinde bilemedin yarım saat içerisinde gelecekler ve pasaportunu kontrol etmek isteyecekler” dedi, bu bizim Çeçenya’da alışkın olduğumuz bir uygulamaydı. “Hayır” dedim, “burada değil”. Ve bugüne kadar da Polonya’da hiç kimse benim kimliği kontrol etmek istemedi.
Başarı mest edici bir esinti gibi: elde etmeyi amaçladığın bir şeyin üstesinden gelmek, ardında kalıyor, yalnız o an geleceği düşünmüyorsun. Burada ve şimdi huzur içindeyim, özgürüm – bu his hafızanda sonsuza dek kalıyor.
Bir mülteci merkezine ulaştığında, her şeye sahip oluyorsun: başını sokacak bir çatı, kişisel hijyen ürünleri, yatak – huzur içerisinde elbiselerini çıkarabilir, duşunu alabilir ve yatağına gidip uyuyabilirsin. Gecenin bir yarısı uyanıp “Neredeyim ben?” diye düşünmene rağmen. Ama bilirsin ki, bunu sen yaptın, sevdiklerinin güvende olacağı bir yere getirdin onları. Bu bir kadın için, bir anne için başarıdır. Çocuklarını korumayı başardın demektir.
Bir mülteci kendisini bir ülkede bulduğunda, kendisini yabancı hisseder. Her şey farklıdır. Yabancı bir ülkede yolunu bulabilmek bir başarıdır. Sadece mülteci merkezinde değil. Öylesine bir yolda yaşamak ki topluma bir şeyler vermek ve ülkenin seni kabul etmesi. Anavatanında olduğu gibi burada da sıradan bir insan olmak. Sıradanlıktan kastım: yaşamak, çalışmak, konuşabilmek, bir şeyler önermek. Ot gibi olmak değil – Bir altı ay yada bir yıl kadar bekledikten sonra geri dönmeyi ümit ediyorum, elbette eğer savaşın sona ererse. Başka bir seçenek yok. Kendinizle ve yeni çevrenizle uyum içerisinde olmanız gerekiyor. Çevrenizdeki insanlarla onların dilinde konuşmaya başlamanız büyük bir başarı.
Sonuçta, savaş ve kaçış deneyimi olan her bir Çeçen mülteci için bu durum bir travmadır, bir şekilde psikolojik özürlülükten bahsedebiliriz. Toplum onlara yardım etmeli, ama arifane davranmalı: onları tanımalı ve kime ne tür bir yardım yapılması gerektiğini tespit etmeli.
Benimle konuşurken, Çeçen mülteciler Polonya’da kalmak istediklerini ancak bunun üstesinden gelemediklerini itiraf ediyorlar. Mülteci merkezinden ayrılmak için bir daire kiralamanız gerekiyor. Pek çok ev sahibi evini Çeçen mültecilere vermek istemiyor, ve verenler de oldukça yüksek meblağlar talep ediyor. Savaş başladığı zaman 13-14 yaşında olan çocuklar bugün 23-24 yaşına gelmiş gençler. Sorumluluk duygusunu ya da herhangi bir yaşam biçimini öğrenmediler. Açıkçası bunu öğrenmeyi başaramadılar. Bu konuda bir hükümet destek programı olabilirdi. Mevcut 12 aylık entegrasyon programı maalesef yeterli değil. Bu tip bir programın en azından üç yıl devam etmesi gerekli. Böylece mülteciler konuşulan dili öğrenebilirdi ve devlette şunu isteyebilirdi: “öğrenmezsen para kazanamazsın; çalıştıklarında da, vergilerini ödemeye başlayabilirlerdi” sistem bunu gerçekleştirmek için çaba gösterebilirdi.
Eğer bizler mültecilerin toplumun bir parçası olmasına izin vermezsek bu bize oldukça pahalıya mal olacak. Zira savaş devam ediyor ve her gün daha va daha fazla mülteci geliyor.
Herkes başarılı olmayı -bir işi, bir arabası ve ailesi için, tatiller için parası olmasını – arzular. Bir mültecinin ya da bir Polonyalı’nın bakış açısında herhangi bir farklılık yoktur, ancak bir mülteci için bu başarıya giden yol birkaç kez daha zorludur.
Okula giden çocuklarım ve bir işim var, hoş, normal bir aileyiz, insanlar bizi seviyor, biz de onları. Bu bizim için başarı ama aynı zamanda geçmişte bize yardım eli uzatanların, statümüzü verenlerin ve bize yardım edenlerin de bir başarısı. Şimdi çalışmalarının sonuçlarını gözlemleyebilirler. Büyük paralar kazanmak başarı değildir. Başarı çalıştığınız yere gelir, iyi hissettirir. İnsanlar tarafından etrafınızın sarılması, konuşmak, hatta aynı dilde tartışmak, toplum hissi, aynı amaç- işte bu başarıdır. Mükemmel değil, iyi bir insan olmak ve bunun farkında olmak, iyiliksever ve yardımsever olmak, ki bu tip insanlar var. Bu başarıdır. Çünkü bu mutluluktur, ve her başarıda mutluluğun damlaları vardır.
29.06.2009/Gazeta Uchodzcow
Kajetan Prochyra
Tweet
Direnenler,BİAT etmeyenler,mutlaka ALLAHU TEALA’nın İzniyle Zalimlere karşı Kesin ZAFERE ulaşacaklardır.Yaşasın Çeçenistan Direnişimiz.Yaşasın Özgür Halklar Cumhuriyeti Mücadelemiz
Bir yanıt bırakın!