Duvar Yazısı: “Polonya Lehler İçindir!”
Avrupa herkes için güvenli bir yer değil. Neo-nazi saldırıları sığınmacı bir Çeçen aileyi Polonya’dan Finlandiya’ya götürdü, ancak ne yazık ki aile Finlandiya’dan ayrılmak zorunda. Oksana Chelysheva, yükselen ırkçılık, Ruslan ve Petimat Suleymanova ile üç çocuklarının kaçışlarını ve uzun yolculuklarını kaleme aldı.
Ruslan Suleymanov Çeçenya’nın Duba-Yurt köyünde dünyaya geldi. Kasım 1994’te başlayan I.Rus-Çeçen Savaşı’ndan bir ay kadar önce evlendi. Evlendiklerinde Ruslan 22 yaşındaydı. Karısı Petimat ise henüz 18’ine basmıştı.
Ruslan ilk savaşta yer alıp almadığıyla ilgili soruya omzunu silkiyor. Üzgün bir şekilde, “O zaman herkes aynı fikirdeydi. Çeçenya’da doğan her erkek savaştı” diyor.
İkinci savaş 1999 yılında başladı. Savaş aileyi Grozny’de yakaladı. Savaş çıktığında Ruslan ve Petimat çiftinin üç çocuğu vardı: 1995 ve 1997 doğumlu oğulları Alaudi ve Abubakar ile gözlerini Eylül 1999’da dünyaya açan kızları Baret.
Grozny’e hava saldırısı düzenlendi. Rus uçakları kenti yerle bir etti. Çeçen ya da Rus olduklarına bakmadan Grozny’nin barışçıl sakinlerini, yaşlıları ya da çocukları ayırmadan kendilerine hedef yaptılar. Bu Rus askeri komuta kademesinin stratejik bir kararıydı. 1994 yılbaşı gecesi Grozny’nin sokaklarında tuzağa düşürülen General Grachov’un tanklarını hatırladıklarından böylesi bir aptalca hataya yeniden düşmek istemiyorlardı. Askerlerinin öldürülmemesini sağlamak için Grozny nüfusunu topluca imha etme kararı aldılar. Federal kuvvetlerin Ocak 2000’de kenti kontrol almasına kadar Ruslan çocuklarını korumayı başardı. Oğulları Abubakar ve Alaudi, büyükanneleri tarafından dağlardaki bir köye götürüldü. Aralık 1999’da Petimat ve Ruslan minik kızları Baret ile birlikte Grozny’den kaçtı. Bombardımanlar yüzünden kent oldukça tehlikeliydi. Kaçış sırasında Ruslan omzundan yaralandı. 2002 yılına kadar aile bir köyden başka bir köye geçmek zorunda kaldı. Sonunda Petimat ve çocukları savaşla kaplanan Çeçenya’nın güvenli bir bölgesinde bir sığınak bulmayı başardı. İkinci savaş sırasında Çeçenya’nın kuzeyindeki düzlük alan çatışmalardan bağışlandı. Suleymanovlar Chervlyonnaya’ya yerleşti. Artık Petimat’ın beş çocuğu vardı: 2002 yılında Makka ve 2002 yılında da Avkhan dünyaya gelmişti.
Ruslan aktif bir şekilde çatışmalarda yer almamasına rağmen ailesine katılamadı. Ancak bir keresinde, 2002 yılında yaralı genç bir mücahidi kurtardı. Kapılarını çalan yaralı adama bir gece sığınması için yer verdi. Chiri-Yurt köyü yakınlarında bir çatışma yaşanmıştı.
“Aynı yerde üç günden daha uzun süre kalabiliyordum. Pek çok kez yakalanmanın eşiğinden döndüm. Ama bir şekilde tehlikenin geldiğini fark ediyor ve sığınağım yerlebir edilmeden birkaç saat önce oradan ayrılıyordum” diyen Ruslan, bu yeraltı mücadelesine 2006 yılına kadar devam etti.
Mücadelesini sona erdirmeden bir yıl önce Ruslan büyük ailesini Çeçenya ve Rusya dışına göndermeye karar verdi. 2004 yılında Ruslan ve Petimat’ın altıncı çocukları doğdu: Saydash. Ruslan, “Çocuklarım, özellikle oğullarım için endişeleniyordum. Büyüyorlardı. Onları şidddetten ve bir tarafta yer almalarından kurtarmaya çalıştım. Sadece iki seçenekleri vardı: ya mücahitlere katılacaklardı ye da daha kötünü yapıp Kadirov’un güçlerine” diyor. Ruslan’ın zihninde bağımsızlık yolunda verilen mücadele anlamını yitirmişti.
Petimat 2005 yılında çocuklarıyla birlikte Polonya’ya gitti. Ruslan onlara 2006 yılında katıldı.
Bialystok kentindeki sığınma merkezinde eski Iga Oteli’nde kaldılar. O zaman Polonya’da açık olan diğer 18 sığınma merkezine nispeten daha temiz bir tanesinde kaldıkları için şanslı olduklarını düşünüyorlar. Tamir edilen eski binada insanlara verilen kalacak yerler temizdi. Orada rahatsızlık veren hiçbir şey yoktu. İnsalara mutfak gereçleri temin edilmişti. Ruslan için en önemlisi Iga Oteli personeli binada kalan sakinlere karşı oldukça nazikti. Bununla birlikte sığınmacılara sağlanan yemek kötüydü. Çocuksuz her bir yetişkin ayda 70 zloty (32 TL) alıyordu. Çocuklu aileler için ise her çocuk başına ayda 310 zloty (160 TL) veriliyordu. Ruslan bunun yine de bir problem olmadığını söylüyor. En azından hayatları tehlikede değildi. Ailesiyle birlikte yaşayabilmek için mümkün olan her türlü işi yapmaya razıydı.
Bununla birlikte Petimat’ta ruhsal bozukluklar ortaya çıkmaya başladı. Uzun yıllar çekilen çileler ve hayatta kalma mücadelesi kırılgan kadın psikolojisini yerle bir etmişti. Petimat kendi kendine dalmaya başladı. Sabit bakışlarla duvardaki bir noktaya bakıyor ve kimseye tepki vermiyordu. Ruslan merkezdeki doktorlara başvurarak Petimat için yardım almaya çalıştı. “Ofisleri temizlikten parıldıyordu. Büyük bir dolap ağzına kadar farklı kavanozlar ve ilaç kutularıyla doluydu. Hastanın şikayeti ne olursa olsun herkese aynı tür haplar veriliyordu. O dolap neredeyse hiç açılmıyordu” diyor Ruslan.
Durum gençlik gruplarının kaldıkları merkeze saldırmasıyla kötüleşmeye başladı. Ruslan camlarının ilk kez 2006 yılında bir taş ile kırıldığını hatırlıyor. Bina sakinleri polisi aradıklarında, “Evinize dönün. Sizden yorulduk bıktık artık. Ya da gidin ve kendi probleminizi kendiniz çözün” şeklinde bir yanıt aldılar. Ruslan, “Eğer problemi kendimiz çözmeye cesaret etseydik, hiçbir soruşturma yapılmadan hemen polisler tarafından tutuklanırdık. Bizler Polonyalılardan farklıydık ve polisler bizi aşağılık yaratıklar olarak görüyordu” diye gülümsüyor.
Mart 2009’da Ruslan’ın ailesi Bialystok’ta kiralık bir daireye taşındı. Bazı dost Lehler daireyi bulmalarına yardımcı olmuştu. Dairenin aylık kirası 1500 Zloty (760 TL)’di. Çocukları okula gitti. Ancak okula giden yoldaki duvarlar, “Çeçenlere Ölüm” ve “Polonya Lehler İçindir” şeklinde duvar yazılarıyla doluydu. Yazılar gamalı haç ve A anarşik sembolüyle etiketliydi. Ruslan Çeçenlere yönelik nefretin nedenini ve neo-nazi işretiyle anarşistlerin sembolü arasındaki bağlantıyı anlayamadı.
15 Eylül 2009 tarihinde Ruslan’ın eski Renoult marka aracı ateşe verildi. Arabasının camları kırılmış ve içine atılan bir şişe “molotof kokteyli” ile yangın çıkarılmıştı. Aynı gece Ruslan’ın arkadaşı Dzhabrail’in oturduğu kiralık ev saldırıya uğradı. Ruslan’ın anlattığına göre Dzhabrail ölümden şans eseri kurtuldu, fırlatılan kocaman bir taş tam Dzhabrail başını eğdiğinde içeri girerek yastığa çarptı. Sonraki gece bir araba daha kundakçılar tarafından ateşe verildi. O araba da Ruslan’ın arkadaşlarından birisine aitti. Hemen polisi aradılar. Polis olay yerine ancak Dzhabrail’in gazeteci arkadaşının ısrarı üzerine geldi. Uzun bir kararsızlık sürecinden sonra bir soruşturma açıldı. Suçlular bulunamadı. Ruslan’ın arabasına verilen hasarın 3000 Zloty (1500 TL) olduğu değerlendirildi. Ancak tazminat için asla söz vermediler. Cezai soruşturma kısa bir süre sonra kapatıldı.
Ruslan’ın sabrı kızı Baret’e saldırıldığında tükendi. Olay Şubat 2010’un başlarında yaşandı. Baret olay günü arkadaşındaydı. Öğleden sonra iki erkek kardeşi Baret’i almaya gitti. Eve dönüş yollarında üç Leh delikanlının saldırısına uğradılar. Saldırganlar yeni yetme değildi, 16 yaşın üzerindeki tiplerdi.
Ruslan gereğinin yapılacağına inancı tam bir şekilde polise başvurdu. Çocukları okula devam etmek istiyor ancak hergün sınıf arkadaşlarınca, “Siz yabancısınız. Evinize geri dönün” gibi sözlere maruz kalıyordu.
Ruslan’ın ailesi 17 Şubat 2010 tarihinde Polonya’dan ayrıldı. Finlandiya’ya gelerek sığınma talep ettiler. Dublin II sözleşmesini bildiğinden Ruslan’ın mültecilik statüsü alabileceklerine dair pek ümidi yok. Bununla birlikte insanların geleceğine karar verenlerin hikayeleri sayesinde uyanabileceklerini umut ediyor. Ruslan, “Polonya’ya geri dönemeyeceğiz. Bu uzun acıya daha fazla katlanmaktansa Çeçenya’ya dönmek daha kolay. Hiç değilse orada tamamen ortadan kayboluyorsunuz” diyor.
Polonya’da maruz kaldıklarından sonra daha insancıl bir muamele görmeyi deneyenlerin ilk hikayesi bu değil. Ruslan kendisi gibi insanlarla Polonya toplumunun büyük bir kısmı arasındaki gerilimi açıklıyor. “Konu dinsel inanıştır” diyor. Ruslan göçmenlere yönelik düşmanlığın birden ortaya çıkmadığından emin. “İlk saldırılar yaşanmaya başlamadan önce, ultra milliyetçiler ile biraradaydık. Bizi görmeden bizi süzüyorlardı. Biz hiç onların korkunç kıyafetlerine aldırmadık. Yaklaşık bir yıl kadar önce Leh bir profesör tv’de konuşuyordu. Seçkin yaşlı bir beyefendi gibi görünüyordu. Ama konuşması tamamıyla Müslümanlara karşı nefret içeriyordu. Sanki Hristiyanlığı korumak için Müslümanlara saldırı çağrısında bulunuyordu… Hatta bunu kutsal olarak adlandırdı.”
Bialystok’ta sadece küçük bir cami var. Cezayir kökenli Abdul-Vakhal isimli bir kişi tarafından evinin yarısını camiye döndürmesiyle kuruldu. Bir gece caminin içi kırılıp döküldü. Tüm duvar “Polonya Lehler İçindir” şeklindeki yazıyla kaplıydı.
Ruslan sesini yükseltmeden konuşuyor. Gözlerinden umutsuzluğu okunuyor. “Oğullarım büyüyor. Onları savaşmasını istemiyorum. Burada çok bir şey beklemiyorum. Red cevabımızı aldık zaten. Ama çocuklarımı korumak istiyorum.”
20.04.2010
Oksana Chelysheva
Tweet
Bir yanıt bırakın!