Arşiv Belgeleri

Tozlanmış raflardaki Arşiv Belgeleri…

Çeçen Kültürü

Çeçen Dili ve Folkloru, Halk Dansları, Efsaneler, Öykü ve Masallar ile çeşitli kültürel bilgiler…

Çeviriler – Makaleler

Çeşitli Çeviri ve Makaleler…

Röportajlar

Ekibimizce Yapılmış Çeşitli Röportajlar…

Şarkı Sözleri

Sevdiğiniz Çeçence şarkıların sözlerine buradan ulaşabilir, dinleyebilir ve indirebilirsiniz.

Ana Sayfa » Arşiv Belgeleri

TBMM İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun Çeçenya Üzerine Sözleri (1999)

Bu yazı 24 Kasım 2012 Cumartesi  tarihinde yazıldı. Şimdiye kadar 3.755 defa okundu.. Yorum Yok
TBMM İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu’nun Çeçenya Üzerine Sözleri (1999)

Türkiye Büyük Millet Meclisi 21.Dönem’de (18 Nisan 1999 – 14 Kasım 2002) görev yapmış Fazilet Partisi İstanbul milletvekili Hüseyin Kansu’nun 2000 malî yılı bütçesiyle ilgili görüşmeler sırasında Çeçenya üzerine sarf ettiği sözler.

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası, aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu’da. Buyurun efendim. (FP sıralarından alkışlar)

Sayın Kansu, konuşmanız içerisinde sorunuzu da sorarsanız… Çünkü, vakit yetmeyecek.

HÜSEYİN KANSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 2000 yılı bütçesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum; Genel Kurulu ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, ramazanınızı tebrik ediyorum.

Bugün, Dışişleri Bakanlığı bütçe görüşmeleri vesilesiyle, Çeçenistan’da yaşanan insanlık dramı ve Avrupa Birliğine üyeliğimiz konularında görüşlerimi arz etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarih boyunca hep yayılmacı bir politika izlemiş, ne pahasına olursa olsun sıcak denizlere inme sevdasından hiç vazgeçmemiş Rusya tarafından, bugün, Çeçenistan’da planlı bir soykırım uygulanmakta, büyük bir insanlık suçu işlenmektedir. Rus mezalimi, Çeçenistan’da, neredeyse ikiyüzelli yıldır hiç kesilmeden devam etmiştir, İşte bundan dolayı, bugün için, Avrupa’nın ve dünyanın en vahim, en acil çözüm bekleyen sorunu, Çeçenistan sorunudur.

Önce, olayın insanî yönüne bakalım. Acaba Rusya’nın Çeçenistan’da yaptıkları bir soykırım mıdır? 9 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Konvansiyonu, soykırımın, uluslararası hukukun alanına giren ve cezalandırılması gereken bir suç olduğunu belirtiyor ve soykırımı “millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubun, kısmen veya tamamen, fizikî yok olmasına sebep olma hesabıyla, hayatın, grup olarak idamesine kasten son vermek” şeklinde tanımlıyor.

Sadece 5 Eylül 1999 tarihinden bu yana, birçoğu son beş yıl içerisinde ikinci kez olmak üzere, yaklaşık 400 000 Çeçen, Rus bombardımanı yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalmıştır ki, bu rakam, neredeyse Çeçen nüfusunun yarısıdır. Yine, sadece, 5 Eylül ile 1 Kasım 1999 tarihleri arasında 3 000’in üzerinde sivil, Rus bombardımanlarında hayatını kaybetmiştir. Birleşmiş Milletlerin yaptığı soykırım tarifinin bundan daha açık göstergesi ne olabilir ki?! Buna, bir de, ikiyüzelli yıldır Çeçen nüfusunun hiç artmadığı, hep 1 milyon civarında sabit kaldığı ve sadece 1944 sürgününde Çeçen nüfusunun üçte 2’sine yakınının yok olduğu gerçekleri eklenirse, soykırım suçunun sadece bugünkü değil, ikiyüzelli yıllık tarihi gözler önüne serilir.

Peki, Çeçen halkının yaşadığı bu dram karşısında Türkiye’nin tavrı ne olmuştur? Her şeyden önce, işbaşındaki hükümet, bu dramı, Rusya’nın iç meselesi olarak değerlendirme gafletine düşmüştür.

Sayın Ecevit, çok yanlış bir zamanlamayla Rusya’ya giderek, imzaladığı protokolle, ikiyüzelli yıllık onurlu Çeçen bağımsızlık hareketini bir terör hareketi olarak gördüğünü, resmen, dünya kamuoyuna ilan etmiştir; üstelik, böyle bir protokolün bu kadar üst düzeyde imzalanma gereği hiç yokken. Oysa, sadece, AGÎT üyesi ülkelerin, insan haklarıyla ilgili konularda iç sorunu olamayacağının altına imza attıkları gerçeğini göz önünde bulundursak dahi, bu söylem, kullanılmayabilirdi.

Ayrıca, Türkiye, Çeçenistan’da yaşanan bu dramatik olaylara dünyada kayıtsız kalacak en son ülkedir; çünkü, Çeçenistan, jeopolitik olarak Türkiye’nin güvenliğiyle doğrudan ilgilidir. Bunu görememek, tarihten bihaber olmak, içinde yaşadığı coğrafyanın jeopolitiğini idrak edememek demektir.

Tarihe baktığımızda, Rusların, Kırım’ın Osmanlının elinden çıkmasından sonra Boğazları, Şeyh Şamil direnişinin durdurulmasından sonra da Doğu Anadolu’yu doğrudan tehdit ettiklerini görürüz. Bunun içindir ki, ikinci Dünya Savaşının hemen ardından, Kırım ve Kuzey Kafkasya’nın yerli halklarını sürgün etmeyi başaran Stalin, Boğazlar ve Doğu Anadolu üzerindeki sözde tarihî Rus haklarından bahsedebilmişti. Türkiye de, NATO’ya girmekle kendini bir güvence altına almıştı.

Yine, Çeçenistan’ın 1995’te olduğu gibi bugün de maruz kaldığı işgal girişimi, soğuksavaş sonrası dönemde Türkiye’nin jeopolitik öneminin devamıyla yakından ilgilidir; çünkü, herkes bilmektedir ki, Rusya’nın Çeçenistan’da giriştiği harekât, Türkiye’yi önümüzdek bin yılın en önemli ve en güçlü ülkelerinden biri haline getirecek olan enerji nakil hatlarını kendi istediği güzergâha çevirmeye yöneliktir. Rusya’nın, enerji hatlarını, Türkiye güzergâhından saptırarak Novorossisk Limanına çekmek için giriştiği birinci macera, bölgeyi daha güvenliksiz bir hale getirerek tam ters sonuç vermiştir; çünkü, bugün gelinen noktada, Bakü-Ceyhan boru hattı, İstanbul’da yapılan AGİT Zirvesinde imzalanmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; soğuk savaşın sona ermesinin ardından jeopolitik önemi bitti, bitiyor diye bakılan Türkiye’ye, bu coğrafya, yeni ve çok daha stratejik önemi haiz bir ufuk açmıştı. Soğuksavaş döneminde, Avrupa’nın en ucunda, NATO’nun güneydoğu kanadında önemli bir askerî konumu olan Türkiye’nin, bugün önünde yeni bir siyasî ve ekonomik hareket alanı açılmıştır. Bu alan, Ortaasya, Kafkasya ve Karadeniz ülkelerini de içeren Avrasya’dır.

Evet, bugün Türkiye, Avrupa’nın kenarında yer alan jeopolitik konumundan, Avrasya’nın tam merkezine taşınmıştır. On yıllık bir bocalama döneminin ardında, AGİT Zirvesi ve Başkan Clinton’un açıklamalarıyla daha iyi kavramaya başladığımız bu stratejik konumumuzun, Avrupa Birliği tarafından idrak edilmesinin, aday ülke olmamızdaki payının büyük olduğunu düşünüyorum.

Türkiye, gerek bölgesel gerekse uluslararası gelişmeler karşısında stratejik önceliklerini yeniden değerlendirdiği ve politika seçeneklerini artırdığı durumlarda hep kazanmış ve kazanacaktır. Çeçenistan meselesini ve Avrupa Birliğine adaylığımızı, bir de bu bağlamda değerlendirmemiz gerekir.

TBMM Tutanak Dergisi- 22.12.1999 – Birleşim:40 – Cilt:21 – Sayfa: 414-415-416

©Waynakh Online

YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.



Bir yanıt bırakın!

Aşağıya bir yorum ekleyin veya kendi sitenizden trackback yapın. İsterseniz RSS ile de yorumları takip edebilirsiniz.

Yorum yazmadan önce lütfen kuralları okuyunuz...

500 karakter kaldı.

Yorum yaparken kullanabileceğiniz etiketler:
<a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Bu sitede Gravatar kullanabilirsiniz. Ayrıntılı bilgi ve üyelik için Gravatar sitesini ziyaret ediniz.