Natalya Estemirova: Bir Yılı Geçti
Natalya Estemirova 15 Temmuz 2009’da Grozny’deki apartman dairesinin önünde bir arabanın içerisine tıkıldı, oradan uzaklaştıklarında ise vurularak öldürüldü. Üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen Human Rights Watch’un Rusya araştırmacısı Tanya Lokshina hala onun için yas tutuyor. Ölümüyle koşullara ayak uydurmanın ne kadar zor olduğu üzerinde derin düşüncelere dalıyor.
İşte o makale:
Moskova şu anda dayanılmaz derecede sıcak. Tıpkı o zaman Grozny’de sıcak olduğu gibi. Sanki beyninizi eritecekmiş gibi hissediyorsunuz. Çalışmak veya kımıldamak imkansız, şehirden kaçabilmek ve birileriyle daçalarında kalabilmek mükemmel olurdu. Hatta herşeyi bir kenara bırakmak, aceleyle denize gitmek, tüm günü suyun içerisinde geçirmek, soğuk bir şarap içmek ve hiçbir şey hakkında düşünmemek daha iyi olurdu… Fakat hiçbir yere gidemiyorum. Şimdi değil. Natasha’nın ölümünden bu yana bir yıl oldu. Şimdi yazma, fotoğrafları basarak tasnif etme, Natasha’nın ölüm yıldönümü anısına onu anmak için toplanmak üzere insanları davet etme zamanı.
Koca bir yılın geçmiş olduğuna inanamıyorum. Hala sanki uzaklarda bir yere gitmiş, herhangi bir an telefon çalacakmış ve onun her zamanki gibi ivediliği ifade eden kelimelerini duyacak gibiyim: “Sanki… Acil… Korkunç… Birşeyler yapılmalı…”. Bir başka iş seyahatimden döndüğümde, bazen kendimi dairemin kapısını açtığımda Natalya’yı işbaşında bulacakmışım gibi düşünürken buluyorum. Ben bir yerlere gittiğimde, Natasha sıklıkla benim daireme gelirdi. Kendi anahtarı vardı. Hatta şimdi bile buzluğumdaki parlak bir pakette onun geçen yıl getirdiği bazı hamur tatlıları ile bir tür sebze karışımı duruyor. Bir şekilde onları buzdolabımdan atamıyorum, numarasını cep telefonumun rehberinden silemiyorum. Yiyecekleri atmanın, numarayı silmenin ve Natalyasız yaşamayı öğrenmenin zamanı çoktan gelmiş olmasına rağmen. Fakat bu hiç kolay değil.
Natasha Estemirova her zaman oradaydı ya da öyle görünüyordu. Daha Grozny şubesi açılmadan önce “Memorial” için çalışıyordu. Tehlikeli sahaların en kötülerine gitti, gelen bilgileri kontrol etti, evine döndü ve sonra yine gitti. O vakit hepimiz onun evinde kaldık. Bazen üç ya da dört kişi hep birden ortaya çıkardı. Çok sayıdaki konuğa kalabilecekleri odaları ayarlamak için, Natasha ve kızı mutfaktaki küçük divana kıvrılıp uyurdu. Bir noktada tüm konuklar savaştan uzaktaki evlerine giderdi, ama Natasha hep oradaydı, bizim için hepimizin yerine. Hiç kimsenin şüphesi yoktu: Natasha ihtiyacınız olan şeyi öğrenecek, size söyleyecek, gerekli olan yapacak ve geri dönmek için birbaşka şans bulmak üzere sizi bekleyecekti.
Onun bir Çeçen olduğunu ve elbette orada, evinde kalacağını söyleyenler olabilir. Ama siz yabancılar, elbette siz ayrılabilirdiniz. Natasha’nın annesi Rus’tu ve Natasha Urallar’daki Sverdlovsk bölgesinde büyüdü. Çeçenya’ya ancak babası oraya taşındığında gitti, fakat artık tam bir yetişkindi ve Çeçence konuşmayı da hiç öğrenmemişti. Onun için bir prensip olarak “kan ve (ana)vatan” gibi etnik kategoriler asla varolmadı. Yekaterinburg, Moskova ya da Petersburg’da yaşayabilirdi. Ama insanların acı çektiği ve onun da birilerine yardım edebileceği bir yerden bedenen kendisi ayıramadı.
Ama Natasha gerçekten normal bir yaşamın hasretini çekmekteydi. Rus klasikleri arasında büyümüş bir tarihçiydi. Feci bir şekilde onları okuyacak az zamanı olmasına rağmen kitapları severdi. Ayrıca tiyatroyu da severdi: eğer bir şekilde kendisini Moskova’da bulursa, kendisini bir tiyatro yapımından bir başkasına atardı. Harika müziklerin, filmlerin, sergilerin olduğu bu büyük kentin çeşitli kültürel yaşamını ziyaret edecek yeterli zamanı asla bulamadı. Grozny’de tüm bu şeyleri acı verici şekilde özlüyordu. Ayrıca gece toplantılarını, gürültülü misafirlikleri, süper zeki sohbetleri, konforlu kafeleri yani bizim için hayatlarımızın ayrılmaz birer parçası olan şeyleri anlayamayacağımız kadar çok özlüyordu. Natasha hayatında bu olağan şeylerden çok azına sahipti ve küçük bir kız gibi mutlu olduğunu söyleyerek kendi duygularını bastırırdı.
Uzun boyluydu ve balerin gibi duruşuyla çok zarif bir yürüyüşü vardı. Alacak parası olmamasına ve Grozny’de seçim göz kamaştırıcılıktan uzak olmasına rağmen güzel elbiselere bayılırdı. Birinci Rus-Çeçen Savaşı’ndan kısa bir süre önce doğan kızını delicesine sevmekteydi.
Korkunç bir düşünce. Natasha her zaman geç saatlere kadar iş yerinde çalışırdı. Kızını kalması için akrabalarına ya da çok ta uzak olmayan Hazar Denizi’ne bile gönderirdi, ancak hiçbir zaman kızıyla birlikte bir yaz tatili yapamayı başaramadı. “Yapılacak çok fazla şey var, öylesine çok insan var ki onları nasıl terkedebilirim?…” diyordu. Öldürülmeden bir yıl önce kızı Lana’yı Urallara gönderdi. Uzun bir süredir Grozny’nin bir çocuk için çok tehlikeli bir yer olduğunu biliyordu: adamakıllı eğitim yoktu, normal bir yaşam yoktu. Sıklıkla bu konularda konuşurdu, ama küçük bir kızla bunların bir parçası olmak istemiyordu. 2008 yılının ilkbaharında [kukla] Çeçen Devlet Başkanı Ramzan Kadirov basında kendisini eleştirdiği için Natalya’ya bağırıp kızıyla ilgili tehdit edici sorular sorduğunda Natalya bir şeyler yapması gerektiğini anladı. Kendisini saf dışı bırakmak için her an kızını kullanabilirlerdi.
Yaz tatilinde Natasha bizim yalvarmalarımıza kulak verdi ve Lana’yı İngiltere’ye götürdü. İki ay boyunca Oxford’ta bir hostelde yaşadılar. Temmuz ayının ortalarında çalışmak üzere Londra’ya gittim ve Natasha’da bir akşam Londra’ya gelebildi, böylelikle birlikte akşam yemeği yeme ve sohbet etme imkanı bulduk. Restorantta oturduğum can kenarından Natalya’nın sokakta yürüyüşünü izledim. İçindeki keyfin parıldamasıyla kelimenin tam anlamıyla etrafına ışık saçıyordu. Büyük bir şehirde güzel bir kadın. Boynunda gösterişli bir eşarp, düz bir etek ve topuklu sandaletleri vardı. Birbirimizi uzun zamandır tanıyorduk ama ilk kez işkence, adam kaçırma, infaz, hukuksuzluk ve savaş … konularına değinmeden bir sohbet gerçekleştirdik. Natasha Oxford’taki muhteşem yaşantılarıyla ilgili hikayeler anlattı, oradaki harikulade parklardan, Lana’yla birlikte bölgeyi nasıl keşfettiklerinden ve başkente yaptıkları ziyaretlerde galerileri nasıl dolaştıklarından bahsetti. Her sabah koşuyor, yoga yapıyor ve İngilizce öğreniyordu. Onu daha önce hiç böylesine mutlu gördüğümü hatırlamıyorum.
Ama yaz sona erdiğinde eve geri döndü. Kızı Lana’yı kızkardeşinin yanına Yekaterinburg’a götürdü, orada Lana için bir okul ayarlamıştı. Ağustos’un ortalarında Natasha Grozny’e geri döndü. İngiltere’den ayrılmadan önce onu aradım ve kendimi tutamayarak telefonda haykırdım: “Sen delisin! Oxford’ta harika zaman geçiriyordun. 10 yaş daha genç görünüyorsun. Şimdi geri dönme. Tatilin sonuna kadar kızınla birlikte kal. Yarı yıl tatiline kadar kızından ayrı kalacaksın! Kız için çok kötü bir şans ve sen de kendi kendini yiyeceksin. Ne yapıyorsun?”
Natasha tekleyerek bahaneler ileri sürüyordu: “Ama beni anladığından eminim, uzun süredir Çeçenya’da değildim ve yapacak çok fazla iş var… Hepsini düşünmeye başladım, beni arıyorlar, sesli mesajlar bırakıyorlar… İnsanlar ofise gelip beni soruyor. Ve ben orada değilim. Gerçekten gitmem gerekiyor. Yapabileceğim başka bir şey yok…”
Ve gerçekten yapamadı. İşlerin nasıl olması ve kendisinin neler yapması gerektiğiyle ilgili had safhada güçlü fikirleri vardı. Biz elbette onu durdurmaya, Çeçenya’dan ayrılmaya, hatta bir parça olsun kendisi için yaşamaya ikna etmeye çabaladık; ama gerçekten dürüst olmam gerekirse, bunun için yeterince uğraşmadık. Çünkü bizim onun orada, Grozny’de olmasına ihtiyacımız vardı; çünkü kimse ondan daha iyi çalışamazdı, başka kiminle birlikte kalacak, başka kim bize tavsiyeler verecek, bir haftalık ziyaretimizde yapılamayacak bir şeyi bitirmesini başka kimden isteyecektik?
15 Temmuz 2009’da Natasha Estemirova hepimizin sıklıkla kaldığı ve bizim kendi yerimiz gibi gördüğümüz Grozny’deki evinin yanından kaçırıldı. Bir arabanın içerisine tıkıldı ve İnguşetya’ya götürüldü, orada vurularak öldürüldü. Olaydan birkaç ay önce 51 yaşına girmişti. Natasha cinayetinde adalet yerini bulmadı. Ve bizler de hala onsuz yaşamayı öğrenemedik.
21.07.2010 – Open Democracy
Tanya Lokshina
Tweet
yıllar geçiyor zülum değişmiyor sesini çıkaran katlediliyor. yıllar geçiyor…
Bir yanıt bırakın!