TBMM Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın Hükümetin Çeçenya Politikası Hakkındaki Sorusu (2000)
Türkiye Büyük Millet Meclisi 21.Dönem’de (18 Nisan 1999 – 14 Kasım 2002) görev yapmış Fazilet Partisi Karaman Milletvekili Zeki Ünal’ın hükümetin Çeçenya’ya yönelik politikalarına ilişkin sorusu ve dönemin DSP’li Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in cevabı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Aşağıdaki sorularımın Dışişleri Bakanı Sayın İsmail Cem tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 13.4.2000
Zeki Ünal
Karaman
1. Çeçenistan’ın, Rusya’nın müdahalesinden önceki statüsü ne idi?
2. Ruslara karşı savaşan Çeçenler terörist midirler?
3. Rusya tarafından Çeçenistan’da acımasızca; yürütülen jenosid karşısında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin tutumu ne olmuştur? Nasıl bir tepki ortaya koymuştur? Koymuş ise olumlu bir sonuç alınmış mıdır?
T.C.
Dışişleri Bakanlığı
Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü
Sayı: SPGM/306-266
Konu : Yazılı soru önergesi
16/05/2000
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
İlgi: 28 Nisan 2000 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-7/1831-5148/12310 sayılı yazıları.
Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın ilgi yazı ekinde kayıtlı soru önergelerinin yanıtları ilişikte sunulmuştur.
Saygılarımla arz ederim.
İsmail Cem
Dışişleri Bakanı
Karaman Milletvekili Sayın Zeki Ünal’ın Sayın Bakanımıza Yöneltmiş Olduğu Sorular ve Yanıtları
Soru 1. Çeçenistan’ın, Rusya’nın müdahalesinden önceki statüsü ne idi?
Cevap 1. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) dağılmasına takaddüm eden dönemde, Rusya Federatif Cumhuriyeti bünyesinde yer alan Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyetinde 27 Ekim 1991 tarihinde yapılan ve Rusya içinde kalmayı tercih eden Inguşların boykot ettiği seçimler sonucunda iktidara gelen Dudayev’in liderliğindeki Çeçen milliyetçilerin hâkim olduğu Çeçen Ulusal Kongresinin 1 Kasım 1991 tarihindeki toplantısında aldığı ve Rusya tarafından seçimlerin geçersizliği iddiasıyla tanınmayan bağımsızlık karan, günümüze kadar devam eden “statü ihtilafı” nın başlangıcını oluşturmuştur.
1991 yılı sonunda SSCB’nin mevcudiyetinin sona ermesi ve RF’nin SSCB’nin halefi olarak bir uluslararası hukuk süjesi vasfıyla vücut bulmasını müteakip, statü konusunda Federal makamlar ile Çeçenistan arasındaki uzlaşmazlık devam etmiş ve bu meyanda Çeçenistan 31 Mart 1992 tarihinde RF’nin Cumhuriyetler ve diğer Federasyon süjeleriyle imzaladığı Federasyon Anlaşmasına Tataristan ile birlikte taraf olmamış ve bu surette birlik içinde yer almayan müstakil varlığını tescil ettirmek istediğini ortaya koymuşsa da, bağımsızlık mücadelesi Çeçenistan’ın içindeki muhalif güçlerle iktidardaki Dudayev yönetimi arasında cereyan eden çatışmaların gölgesinde kalmış ve Çeçenistan yönetimi Cumhuriyetin uluslararası hukuk süjeliği iddiasını destekleyecek otororiteyi ve yapılanmayı kurmakta karşılaştığı güçlükleri aşamayarak, fiilen RF bünyesinde mevcudiyetini sürdürmüştür.
Diğer taraftan, RF merkezi makamları da 1991 yılında ilân edilen bağımsızlık statüsünün tek taraflı bir idare beyanı olduğunu ve vasfı itibariyle uluslararası hukuk açısından bir sonuç doğurmayacağı yönündeki savlarını sürdürmüştür. Nitekim, 12 Aralık 1993 tarihinde Rusya’da yapılan referandum sonucunda kabul edilen yeni RF anayasasının 65 inci maddesinde RF’yi oluşturan Federasyon süjeleri arasında Çeçenistan Cumhuriyetine de yer verilmiştir. Keza mezkur anayasanın 66 ncı maddesi Cumhuriyetlerin statüsünün RF anayasası ve ilgili cumhuriyetlerin anayasaları tarafından tanımlanacağını ve aynı maddenin 5 inci fıkrasında RF süjelerinin statülerinin merkezî makamlar ile süjelerin karşılıklı mutabakatı ile değişebileceğini hükme bağlamıştır.
Buna mukabil, Çeçenistan Cumhuriyeti bağımsızlık iddiasının tutarlı olabilmesi için, kendisine ait mülahazalarla, merkezî makamlarla Şubat 1994’te yetki bölüşümü anlaşmasını imzalayan Tataristan’dan farklı bir tutum alarak, merkezî makamlarla yetki bölüşümü anlaşması imzalamaktan imtina etmiştir.
11 Aralık 1994 tarihinde RF Federal Kuvvetlerinin Çeçenistan’da anayasal düzeni ihya etmek şeklinde ortaya koydukları hedefi gerçekleştirmek üzere başlattığı askerî harekatı sona erdiren ateşkesi müteakip 31 Ağustos 1996 tarihinde Hasavyurt’ta imzalanan iki belgeden “RF ile Çeçenistan Cumhuriyeti Arasında Karşılıklı İlişkilerin Temellerini Belirleyen İlkeler” adlı belgenin Çeçenistan ile RF arasındaki karşılıklı ilişkilerin temeline, bir başka ifade ile statüye dair birinci maddesinde, bunun uluslararası hukukun genel kabul görmüş ilke ve normlarına uygun olarak 31 Aralık 2001 tarihine kadar imzalanacak bir anlaşmaya raptedilmesi husususundaki mutabakata işaret edilmiştir.
Mezkûr metnin ilgili maddesi filhakika Çeçen tarafının bidayetten beri savunduğu bağımsızlık idealiyle çelişkili bir durum yaratmamakla birlikte, bizatihi belgenin isimlendirilmesinde “ilkeler” sözcüğünün kullanılmasının, form açısından muğlak bir durum yarattığı ve statü konusunda siyasî mutabakata yönelik bir müzakere sürecinin ilk adımını teşkil ettiği şeklindeki yorumlamalara kapıyı açık tuttuğu da bir vakıadır. Diğer taraftan belgede “statü” yerine “karşılıklı ilişkiler” deyiminin kullanılmış olmasının da günümüze kadar süregelen ve siyasî görüş açısına göre farklı yorumlara yol açan bir tartışmayı başlattığı da söylenebilir.
Diğer taraftan, Çeçen tarafı mezkûr belgenin ikinci maddesinde RF ve Çeçenistan Cumhuriyetleri devlet organları temsilcileri tarafından kurulacağı belirtilen ortak komisyonu eşitlik zemininde bir ilişkiye delalet eden bir hüküm olarak yorumlamış, buna mukabil merkezî makamlar ise sadece ileriye muzaf ilkeleri ortaya koyan belgenin bağımsızlığa giden yolu açmasının söz konusu olamayacağını ve siyasî çözümün RF anayasasının ve RF’nin toprak bütünlüğü içinde aranması gerektiğini ileri sürmüştür.
31 Ağustos 1996 tarihinden itibaren Rus askerlerinin bölgeden tümüyle çekilmesinden sonraki dönemde de statü konusunda iki taraf arasındaki farklı yorumlar sürmüştür. Mashadov Ocak 1997’de yapılan seçimlerde Cumhurbaşkanı seçilmesini müteakip RF Federal Meclisine diğer Cumhuriyetlerin temsilcileri gibi katılmayarak RF’nin Çeçenistan üzerindeki egemenliğini tanımadığını göstermek istemiştir.
Rus ve Çeçen taraflarının temel tutumlarını koruyarak sürdürdükleri siyasî, ekonomik ve sosyal alanlarda normalizasyon görüşmeleri sonucunda Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Yeltsin ile Çeçenistan Cumhurbaşkanı Mashadov arasında, “Barış ve Rusya Federasyonu ile Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Arasındaki İlişkilerin İlkelerine Dair Andlaşma” 12 Mayıs 1997 günü Moskova’da imzalanmıştır. Çeçen tarafı toplam 10 satırdan oluşan belgeyi RF Federal Anayasasında bir idarî birim olarak yer alan “Çeçen Cumhuriyeti” adıyla değil, bağımsızlık yanlılarının 1991 yılından beri kullanageldikleri “Çeçen İçkerya Cumhuriyeti” adına imzalamıştır. Andlaşmada Çeçenistan’ın statüsüne açıkça değinilmemekle beraber, taraflar arasındaki ilişkilerin uluslararası hukukun ilke ve normlarına uygun olarak yürütüleceği ve ikili ilişkilerin anlaşmalar akdedilmesi suretiyle sürdürüleceği hususlarına da yer verilmiştir. Belgede taraflar ayrıca, anlaşmazlıkların hallinde kuvvete başvurmayacaklarını beyan etmişlerdir.
Çeçen tarafı, Barış Andlaşmasının taraflar arasındaki savaş durumuna son vererek Çeçenistan’ı uluslararası hukuka tabi hale getirdiğini ileri sürerken, Rus tarafı ise Andlaşmanın Çeçen Cumhuriyetinin halihazırdaki statüsünde herhangi bir değişikliğe yol açmadığını beyan etmiştir.
Bununla birlikte, Çeçenistan Cumhurbaşkanı Mashadov’un ise, imzadan sonra yaptığı açıklamada, Çeçenistan’ın statüsü meselesinin halen çözüme kavuşturulmadığını, ancak Barış Andlaşması ile Rusya ve Çeçenistan’ın birbirlerini tanımaları için gerekli yasal çerçevenin ilk kez oluşturulduğunu ve Çeçenistan’ın bağımsızlığını kazanması için siyasî yöntemlerle mücadelesini sürdüreceğini kaydetmiş olması dikkati çekmiştir.
Bağımsızlık konusu 1997 yılının Ağustos ve Eylül aylarında tekrar gündeme gelmiş, Mashadov, Rus tarafına iki devlet arasında diplomatik ilişkiler kurulmasını öngören bir antlaşma taslağı tevdi etmiş ve tam bağımsızlık üzerinde durmuş, Rus tarafı ise, Çeçenistan için daha fazla “özgürlükten” ten söz etmiş ve Tataristanınkine benzer bir yetki paylaşımı anlaşması taslağını tevdi etmiştir.
Yukarıda kayıtlı gayet karmaşık durum ışığında, hukukî ve siyasî kıstasların görüş açılarına göre birbirleriyle çelişen farklı hükümlere vardığı statü konusunun, akademik planda dahi üzerinde çoğunluğun ittifak edemediği bir olgu teşkil ettiği görülmektedir. Diğer taraftan, bu durum muvacehesinde statü sorununa ait algılamalara temel teşkil eden belirleyici siyasî kriterler arasında öne çıkan “cari statüko” nun ve “siyasî gerçekçiliğin” uluslarası toplumun tüm üyelerince sergilenen resmî tutumlara yön verdiği bir vakıa olarak karşımızda bulunmaktadır. Nitekim, başta BM olmak üzere, hiç bir devlet Çeçenistan’ı bağımsız bir devlet olarak tanımamıştır.
Soru 2. Ruslara karşı savaşan Çeçenler terörist midirler?
Cevap 2. Uluslararası ve bölgesel güvenlik ve istikrara, ülkelerin toprak bütünlüğüne ve meşru anayasal düzenlerine karşı ciddî bir tehdit oluşturan, toplumsal doku üzerinde tahripkâr tesirler icra eden ve insanlığa karşı bir suç kategorisine girdiği hakkında kaba çizgileriyle bir uluslararası konsensüs oluşmuş olmasına rağmen, terörizm kavramının içeriği ve tanımı üzerinde uluslararası planda ne hukukî, ne siyasî açıdan bir mutabakat sağlanamamış olduğu malumdur. Nitekim bu durumun terörizmle mücadele alanını düzenlemeyi amaçlayan çok taraflı ve ikili ahdî düzenlemelerin gerçekleştirilmesini güçleştiren bir etken olduğu bir vakıadır.
Silâhlı unsurlarca belirlenen hedefleri gerçekleştirmek üzere girişilen hareketler, günümüzde münferit ülkelerin siyasî anlayışını ve algılamalarını yansıtan bir şekilde kategorize edilmekte ve bazılarınca terörist olarak nitelenen silâhlı hareketler, başkalarınca meşru bağımsızlık hareketi şeklinde vasıflandırılabilmektedir.
Bu bağlamda, Rus federal makamlarınca silâhlı mücadeleye başvuran Çeçen gruplar RF’nin toprak bütünlüğünü ihlâl ve RF anayasasının derpiş ettiği düzen ile telif edilemeyecek bir rejimi ihdas etmeyi hedefleyen ayrılıkçı teröristler olarak algılanmaktadır. Diğer taraftan, Çeçenistan konusunda bugüne kadar AK, AB ve BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından kabul edilen karar ve raporlarda sübjektif değer hükümlerine varılmaktan dikkatle kaçınılmakta olduğu ve “çatışan taraflar, ihtilafın tarafları” gibi nötr ifadelere yer verildiği görülmektedir.
Çeçenistan sorununun son derece girift karakteri de gözönünde bulundurularak, bizzat tarafımdan veya Bakanlığımca yapılan açıklamaların dikkatle incelenmesinden de görüleceği üzere, nerede ise tüm bir halkı terörist olarak niteleyen anlayışın tarafımızca paylaşılmadığı görülecektir.
Soru 3. Rusya tarafından Çeçenistan’da acımasızca; yürütülen jenosid karşısında Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin tutumu ne olmuştur? Nasıl bir tepki ortaya koymuştur? Koymuş ise olumlu bir sonuç alınmış mıdır?
Cevap 3. Hükümetimizin Çeçenistan’da tırmanan askerî çatışmaların mağdur ettiği Çeçen halkının sıkıntıları karşısında, gerek sorunun insanî boyutundan, gerek bölgesel istikrar planında tevlit edeceği tehditler bakımından duyduğu kaygıyı aleni bir şekilde ve güçlü ifadelerle ortaya koymakta olduğu malumlarıdır. Bu çerçevede Sayın Başbakanımızın 4-6 Kasım 1999 tarihlerinde RF’ne yaptığı resmî ziyaret sırasında, duyduğumuz kaygı bizzat Başbakanımız tarafından karşıtı Vladimir Putin’in dikkatine getirilmiş ve izlenen yöntemin tarafımızdan tasvip edilmediği açık ve güçlü ifadelerle ortaya konmuştur.
Keza Sayın Cumhurbaşkanımız da 18-19 Kasım 2000 tarihlerinde yapılan AGİT Zirvesi marjında görüştüğü RF Başkanı Yeltsin’e kaygılarımızı ve çözümüne dair görüşlerimizi aktarmıştır. Ayrıca, AGİT Zirvesi Nihaî Bildirisinde yer alan Çeçenistan sorununun çözümüne ilişkin şablonun ortaya çıkarılmasında Türkiye’nin ciddî katkılarda bulunduğu hatırlanacaktır.
Siyasî plandaki gayretlerimizin yanı sıra ihtilafın insanî boyutta açtığı yaraların sarılması açısından da Hükümetimizin imkânlar ölçüsünde elinden gelen çabayı gösterdiğine inanılmaktadır. Bu çerçevede, bir yandan Çeçenistan’da sivil halkın çatışmalar dolayısıyla uğradığı ağır can ve mal kayıplarından duyduğumuz üzüntü ve infial Türk halkının duygularına tercüman olacak bir şekilde uluslararası platformlarda ve yapılan resmî açıklamalarla ortaya konmaktadır. Diğer taraftan da, Türkiye’nin Kuzey Kafkasya’ya doğrudan insanî yardım ulaştıran ilk ülke olduğuna ve Gürcistan’a sığınan mültecilere dört parti insanî yardım sevkiyatında bulunduğuna işaret etmekte yarar görülmektedir.
İnsanî boyutta ikili çabalarımızın yanı sıra BM, AB, AGİT ve İKÖ gibi uluslararası ve bölgesel kuruluşların imkânlarının da seferber edilmesi için ciddî çaba harcanmaktadır.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren tüm konularda olduğu gibi, Çeçenistan sorununa yönelik politikalarımızın tespit ve uygulanmasında akılcılık ve tutarlılık ile ulusal çıkarlar ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerimiz başta olmak üzere, halkımızın duyarlılığının gözönünde bulundurulduğundan şüphe edilmemesi gerekmektedir.
Çeçenistan sorununun insan haklarına riayetsizlik konusunu da gündeme getiren seyri itibarıyla uluslararası camianın meşru ilgi alanına giren bir vasıf kazandığı gözönünde bulundurulduğunda, bu sorunun Rusya’nın içişlerine ait bir mesele olarak telakki edilemeyecek bir hüviyete büründüğü hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim, Sayın Başbakanımızın Çeçenistan’daki durum hakkında yaptığı bir değerlendirmede, olayların boyutlarının neredeyse soykırıma delalet edecek bir mahiyet kazandığının altını çizmiş olduğuna bu vesile ile işaret etmekte yarar görmekteyim.
TBMM Tutanak Dergisi- 18.05.2000 – Birleşim:96 – Cilt:33 – Sayfa: 60-61-62-63-64
©Waynakh Online
YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.
Bir yanıt bırakın!