TBMM Konya Milletvekili Hüseyin Arı’nın Çeçenya Üzerine Sözleri (1999)
Türkiye Büyük Millet Meclisi 21.Dönem’de (18 Nisan 1999 – 14 Kasım 2002) görev yapmış Fazilet Partisi Konya milletvekili Hüseyin Arı’nın NATO ve Çeçenya üzerine konuşması.
FP GRUBU ADINA HÜSEYİN ARI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Atlantik Konseyine Taraf Devletler (NATO) ve Banş için Ortaklık Programına Katılan Diğer Devletler Arasında Kuvvetlerin Statüsüne ilişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasansı üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
…
NATO’nun doğuya, yani, doğu genişjemcsi… Bu konuda farklı görüşler ortaya çıkmış, Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanı Halbrok’un geliştirdiği ikili yaklaşım modelinde, bir yandan NATO’nun genişlemesinin yollan araştırılırken, aynı anda Rusya Federasyonunun isteklerini karşılayabilecek bir yol izlenecektir. Bu ikili model, Dışişleri Bakanı Warren Christopher, Savunma Bakanı William Perry tarafından destek görmüştür. Ancak, eski Güvenlik Danışmanı Brezinski, bu modeli yeterli bulmayıp, daha katı önerileri içeren bir modeli ortaya atmıştır. Buna göre, NATO’nun genişlemesi için gereken kriterlerin bir an evvel belirlenmesi ve NATO ile Rusya Federasyonu arasında da global güvenliği sağlayacak bir anlaşma imzalanmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bu temel birinci stratejinin önündeki en büyük engel de, Rusya Federasyonunun, NATO’nun genişlemesine karşı duymuş olduğu rahatsızlıktır.
Görüşmekte olduğumuz bu tasarı çerçevesinde, esas bizim üzerinde konuştuğumuz ve NATO’nun ikinci temel stratejisini oluşturan “Barış İçin Ortaklık Projesi”dir.
Soğuk savaş döneminde, NATO’nun görevi, amacı ve düşmanı belliyken, soğuk savaş sonrası dönemde, değişen yeni koşullarda, ittifak, karşı karşıya kaldığı yeni riskler ve belirsizlikler içinde, yeniden yapılanmak zorunda kalmıştır.
Bilhassa Avrupa’nın güneyindeki Romanya ve Bulgaristan, diğer Balkan ülkeleri gibi, 90’lı yıllarda, güvenlikleriyle ilgili kaygılarını gündemde tutmak için, her türlü uluslararası ortamı zorlamışlardır. Bu ülkelerin kaygılarında ne kadar haklı oldukları, daha sonra, Sırbistan’ın Bosna-Hersek ve Kosova’ya saldırıları ile halen, Rusya’nın Çeçenistan’da yapmakta olduğu soykırıma varan saldırılarından anlaşılmaktadır.
Ayrıca, Rusya Federasyonunun, 1993 Aralık ayında yaptığı seçimler sonunda, aşın milliyetçi Jirinovski’nin partisi olan Liberal Demokrat Partinin yüzde 23 oranında başarı kazanmasıyla birlikte, o tarihe kadar Batı taraftarı bir dışpolitika izleyen Rusya Federasyonunun daha iddialı bir politika izlemesinden etkilenmiş ve eski Doğu Bloku ülkelerinin, güvenlik endişelerini yeniden gündeme getirmeleriyle, Amerika’nın özel girişimlerinin sonuçlarının, 11 Ocak 1994 tarihinde, NATO’nun Brüksel zirvesinde alınmış olduğu görülmektedir. Bu önemli zirvede, Washington yönetiminin ürünü olan önemli kararın, ittifak üyelerince kabul edilmiş olduğu görülmektedir. Buna göre, NATO ve eski Doğu Bloku ülkeleri ile, eski Sovyet cumhuriyetleri arasında Barış İçin Ortaklık adı altında yeni bir askerî ve siyasal ilişkiler bütününün yapılandınlması kararlaştırılmıştır. Ancak, Barış İçin Ortaklık Programı dikkatle incelendiğinde ortaya çıkan gerçek, bu girişimin, 1994 yılı koşullarında, Rusya Federasyonunun, NATO’nun genişlemesine karşı duyduğu endişeleri yatıştırmak ve bu arada da zaman kazanmak amacıyla oluşturulmuş olduğu söylenebilir.
Washington yönetiminin, Körfez Savaşıyla birlikte başlatmış olduğu Rusya ile kurulan yeni işbirliğine göre, Başkan Clinton’un dışpolitika önceliklerinden birinci sırada, Rusya Federasyonuyla oluşturulmaya ve geliştirilmeye çalışılan stratejik ortaklık yer almaktadır. Söz konusu bu yeni yakınlaşma sonucu, her iki ülke de önemli dünya sorunlarında işbirliği yapmayı amaçladıklarından, birbirlerinin nüfuz bölgelerine müdahale etmemeye özen göstermektedirler. İşte, bu ortak hedef doğrultusunda hareket eden Başkan Clinton’un, Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in yakın çevresindeki eski Sovyet cumhuriyetlerinden, Tacikistan’dan, Gürcistan ve Moldavya’ya kadar gerçekleştirdiği dolaylı ya da dolaysız müdahalelerine ve en son olarak da, halen Rusya’nın, Çeçenistan’a, günlerden beri soykırım tarzındaki acımasız saldırılarına kadar sessiz kalmayı yeğlediği görülmektedir. İyi ya, bu iki ülkenin, kendi menfaatlan uğruna küçük devletlerin âdeta soykırımla yok olmalarına kadar insanlıkdışı saldırılarına sessiz kalmalarına, biz niçin sessiz kalalım? Çeçenistan, bugün, bağımsızlık mücadelesi veren ve Türkiye ile neredeyse sınır komşusu olan ve aynı zamanda tarihî ve kültürel bağlarımız olan bir toplum. Elbet, bir gün, bu mazlum devletler de aynen bizim bu gibi ülkelere örnek bir istiklal mücadelesi vererek, istiklalimizi Atatürk’ün önderliğinde kazanarak bugünkü Türkiye Cumhuriyetini Devletini kurduğumuz gibi, bir gün istiklallerini kazanacaklardır.
Bugün, başta hükümet ve onun başbakanı gibi, Çcçenistan’ın verdiği bu istiklal mücadelesini, Rusya’nın iç meselesi olarak değerlendirir ve kayıtsız kalırsak, tarih elbette bu gerçekleri yazacaktır. İleride, yine, Çeçen toplumu, mutlaka istiklalini kazanarak bizimle komşu olacaktır. İşte o zaman, bu halkın yüzüne bugünkü hatalarımızla nasıl bakacağız?!
Evet, Sayın Başsavcı Vural Savaş, işte, tarihe esas not düşülecek acı gerçekler bunlardır.
…
TBMM Tutanak Dergisi- 04.11.1999 – Birleşim:15 – Cilt:15 – Sayfa: 470-472
©Waynakh Online
YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.
Bir yanıt bırakın!