Tevhid

Dört kitabın manası ve bütün ilimlerin özü “La ilahe illallah”dır.Yani:Allah’tan başka ilah yoktur.O(c.c.),herşeyi ile tektir,birdir.Bütün mülk O’nundur,yaratan ve yaşatan O’dur.Her şey O’nun varlığına ve birliğine delildir,ibadet ancak O’na layıktır.

Bütün kainat”La ilahe illallah”hakikatını ispat için yaratılmıştır.Bütün insanlar ve cinler bunu anlamak için var edilmiştir.”Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat/56)ayeti,kulluktan önce imanı ve tevhidi istemektedir.Çünkü kulluğun temeli Allah’u Teala’yı tanımaktır.Bütün Peygamberler tevhidi tarif ve talim için gönderilmiştir.Bütün ilimlerin hedefi marifetullahtır.İnsana verilen kalbin vazifesi Yüce Yaratıcıyı tanımak ve sevmektir.Göz,kulak,dil,akıl,vicdan ve diğer melekeler de bunun için insana verilmiştir.

Dünyadaki kulluk bu tevhidle başlar ve onunla biter.İşin başında sa sonunda da tevhid gerekir.Yani;dine girerken de,dünyadan giderken de insanlardan istenen tek şey”la ilahe illallah”tevhididir.Her mükellefin bu tevhidi ve onun ilmini yeterince öğrenmesi farzdır.Gerçek tevhid ve kulluk akılla değil,vahiyle öğrenilir.Tevhidin hakikatına ihlas ve edeble ulaşılır.Bunun için bize ilahi vahyi getiren Peygamberlere iman edip tabi olmamız gerekmektedir.İnsanlığa son peygamber gelmiştir ve artık yahudi-hıristiyan, müşrik, putperest, dinli-dinsiz bütün insanlar onu tanıyıp kendisine tabi olamakla mükellef-tirler.Şu halde,gerçek bir iman için iki temel rükün vardır:

La İlaha illallah.Bu söz ve iman ile Allah’u Teala’nın varlığı,birliği ve ibadetlere layık tek ilah olduğu tasdik edilmiş olur.

Muhammedü’r-Rasulullah.Bu söz ve iman ile de Hz.muhammed’in(a.s.)Allah’ın son peygamberi olduğu kabul edilmiş ve Allah’a kulluk için O’nun tebliğ ettiği dine girilmiş olur.

Bu iman öyle bir nurdur ki,kalbe atıldığı zaman içindeki bütün küfrü ve şirki tertemiz eder.O öyle bir ilahi şuurdur ki,ondan kalbinde zerre kadar bulunduran kimse imnala gider ve sonuçta Cennet’e girer.Bu iman,kalbin hassas bir hissi ve Yüce Rabbine karşı gizli bir sevgisidir.Onun azı da çoktur ve değerinin dünyada dengi yoktur.Çünkü Rasulullah(a.s.)Efendimiz,imanın değerini şöyle beyan buyurmuştur:

“Aziz ve celil olan Allah, ahirette azabı en hafif olan kafire:’Dünya ve içindeki bütün şeyler senin olsaydı,bu azaptan kurtulmak için onu fidte verirmiydin?’diye sorar,o da:’Evet verirdim!der.O zaman Allah’u Teala:’Sen daha Adem’in sulbünde iken senden bundan daha kolay bie şey istedim;bana hiç bir şeyi ortak koşma seni ateşe sokmayayım dedim,sen bundan kaçındın,şirke girdin’karşılığını verir.”(Buhari,Müslim)

Evet imanın zerresi,dünyanın bütününden daha kıymetli ve daha hayırlıdır.Çünkü,önümüzdeki ebedi alemde azaptan kurtuluş için bütün dünya fidye verilse kabul edilmez iken;kalbinde zerre kadar imanı olan kimse için Allah Teala,meleklerine:”Onu Cehennem’den çıkarın!”(Buhari,Müslim)emrini verecektir.Şimdi bu imanın ve Allah sevgisinin ne büyük saadetlere sebep olduğunu Rasulullah(a.s.) Efendimizden dinleyelim:

“Bana cibril geldi ve şu müjdeyi verdi:’Senin Ümmetinden kim,Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmadan ölürse Cennet’e girer.’Ben:’zina etse,hırsızlık yapsada mı?diye sordum,Cibril:’Evet,zina etse,hırsızlık yapsa da(Rabbine şirk koşmadan ölürse,af veya azaptan sonra Cennet’e girer)’cevabını verdi.”(Buhari,Müslim) Namaz,oruç,zekat ve hac gibi temel farz ibadetleri yapan bir müslümanın,ayrıca dinin helal kıldıklarını helal,haram kıldıklarını haram kabul etmesi farzdır.Cennet’e götüren iman budur.Bir müslüman,Allah’a imanı tam ve şirkten uzak olduğu halde nefsinin hevasına uyup bazı farzları terk etse veya haramlara girse,bu yüzden küfre girmiş olmaz.Bu durumda kendisine tevbe farzdır.Tevbe etmeden ölse bile yine mü’mindir,tevhid üzere ölmüştür.Cenab-ı Hakk dilerse kendisine hiç azap etmeden affederek onu rahmetiyle cennetine koyar.Veya geçici bir azapla cezalandırır ve sonunda ebedi nimet yurdu Cennet’e koyar.Asıl olan Allah’ın birliğine iman ve irfandır.Bu kadarcık irfan olmadan Cennet’e girmek mümkün değildir.

Kendisini yaratan ve yaşatan Yüce Rabbine imanı olup da hiç itaati olmayan bir insanda O’na karşı hiç değilse biraz mecburiyet ve haya bulunmalıdır.Bu kadarcık haya da bir iman alametidir ve Hz.Rasulullah(a.s.)Efendimizin beyanıyla,bunun bile kazancı büyüktür.Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı.Tevhid hariç işe yarar hiçbir hayırlı ameli yoktu.Bir gün ailesini toplayıp:’Öldüğüm zaman beni yakınız,Kemiklerimi havanda döverek toz ediniz.Sonra rüzgarlı bir günde bu tozun yarısını karaya,yarısını denize atınız(Rabbine itaatı olmayan bu vücudu ortadan kaybediniz!)’diye vasiyet etti.adam ölünce vasiyeti yerine getirildi.Aziz ve celil olan Allah rüzgara:’dağıttığın tozları topla’buyurdu.Rüzgar tozları topladı,huzur-u İlahiye getirdi.hak Teala adama:’Neden böyle hareket ettin?’diye sordu.Adam:’Senden haya ettiğim için ya Rab,diye cevap verdi.O zamanAllah Teala:’Ben de seni mağfiret ettim.’buyurdu.”(Buhari,Müslim)

Fıtratında iyilik ahlakı bulunan ve dünyada bir çok hayır yapan insanlar,yoktan var edildiklerini düşünüp bir kere olsun Yüce Yaratıcıya kalbini açarak:”Rabbim beni affet!”deselerdi,bu kadar bir şuur bile ahirette kendilerine fayda verecekti.Ancak,kul olduğunu unutan ve Rabbini inkara kalkan bir insan,dünyada en büyük zulmü işlediği için,burada hayır türünden ne yapsa ahirette faydasını göremeyecektir.Çünkü bir amelin hayır veya sevap olması için ilk şart,vücudu ve mevcudu yaratan Allah’a imandır.

La İlahe İllallah

Allahu Akbar!!!