Kafkasya’da Hürriyet Mücadelesi (1951)
Kafkasya’da Yaşayan Halk Nasıl İmha Ediliyor? – 02.02.1951 – Milliyet
Bir zamanlar Karl Marks’ın, “Avrupa milletleri hürriyet için nasıl savaşılacağını Kafkasya halklarından öğrensinler” dediği Kafkasyalılar şimdi kütleler halinde Sibirya’ya sürülüyorlar.
Demir perde arkasından sızan haberlere göre, Karadeniz ile Hazar denizi arasında uzanan Kafkasya’nın muhtelif bölgelerinde yer yer çarpışmalar cereyan etmektedir. Bu savaşın sebeplerini geçenlerde Rusya’dan kaçmaya muvaffak olan bir Sovyet subayının ağzından dinleyelim.
Bir zamanlar Karl Marks, “Avrupa milletleri! Hürriyet için nasıl savaşılacağını Kafkasya halkından öğreniniz!” diye yazmıştı. Bugün Kafkasya halkı, Rus aleyhtarlığını müşterek gaye edinerek, hürriyet sever gruplar halinde savaşa devam etmektedir. Bu durumdan Kremlin büyük endişe duymakta ve Rus basını da mutad yalancı ve fesatçı propagandasına yeni bir hız vermektedir.
1930’da Şimal Kafkasya halkı Sovyet idaresine karşı isyan etti. Bu isyan amansız bir şekilde bastırıldıysa da, 1942’de aynı halk “Kahrolsun Hitler ve Stalin! Şimal Kafkasya’nın müttehit demokrat devletleri çok yaşa!” parolası ile yeniden ayaklandılar. Onların isteği rahat bırakılmak, kendi milli meselelerini hariçten müdahale olmaksızın serbestçe idare ve halletmekti. Bu gelişme üzerine Sovyet Politbürosu ile Milli Savunma Komitesi Şubat 1943’te Moskova’da müşterek bir toplantı akdettiler ve aşağıdaki ithamlara istinaden Çeçen-İnguş Muhtar Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti’nin lağvını kararlaştırdılar:
Bu kararın alındığı celsede Molotof, Voznesenski ve Andref, Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’nin tekmil halkının derhal tevkif ettirilerek Sibirya’ya sürülmesi görüşünü müdafaa ettiler. O tarihte Leningrad’da bulunan Zhdenof toplantıya gönderdiği bir raporda Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kırım ve Basarabya gibi o sıralarda Alman işgali altında bulunan memleketler halkının tekrar Kızıl Ordu tarafından vaki bir işgal hareketine karşı koymaları ihtimalinin daima mevcut olduğunu, binaenaleyh onlara gözdağı vermek için Çeçenler ile İnguşların amansız bir şekilde tecziye edilmeleri icap ettiğini yazdı.
Daima ekalliyette kalan ve nüfuzu olmayan Mikoyan tecziye zaruretini prensip itibariyle kabul etmekle beraber ihtiyatla hareket edilmesini tavsiye etti, zira bütün bir milletin imha edilmesinin Nazi propagandası tarafından istismar edileceğini, diğer taraftan Sovyetler tarafından henüz işgal edilmemiş milletlerin bu imha hareketini öğrenerek dehşete kapılacaklarını ve binnetice Kızıl Ordu’nun avdetine mukavemet edebileceklerini; nihayet, bizzat Çeçenler ile İnguşlar silahlı mukavemette bulunmak suretiyle Kızıl Ordu’nun gerisinde kargaşalık çıkarabileceklerini belirtti. Onun teklifi şuydu: Muvakkat bir zaman için alınacak tedbir, Sovyet gizli polisi kuvvetlerini Çeçen-İnguş Cumhuriyeti’ne sokmaktan ibaret kalmalıydı.
22 Şubat 1944’te Kızıl Ordu Bayramı’nın arifesinde, Şimal Kafkasların asla unutamayacakları bir günde, Grozny’de büyük bir toplantı akdedildi. Bu toplantıda kürsüye bir MVD albayı çıktı ve herkes korku ve sessizlik içerisinde onun şu sözlerini dinledi:
“Esas meseleye temas etmezden önce size ihtar etmek isterim ki toplantı binası askerlerle çevrilmiştir ve kim kaçmaya teşebbüs ederse olduğu yerde kurşuna dizilecektir“.
Hazır bulunanlar dehşet içerisinde bu sözleri dinlerken albay sağ elini kaldırıp havada bir daire çizdi. Bu bir işaretti, zira dışarıda makineli tüfek ve otomatik silah sesleri duyulmaya başlandı. Aynı zamanda bir sürü MVD askeri salona girerek kürsünün etrafında yer aldılar ve tabancalarını halka çevirdiler. Bir iki kişi albaya yaklaşmak istedilerse de derhal öldürüldüler. Salonun arka tarafında bulunanlar kaçmaya çalıştılarsa da makineli tüfek ateşiyle karşılaşıp delik deşik oldular. Genç bir İnguş kamasını çekerek bir MVD askerinin üzerine atıldı, lakin birkaç kurşun yiyerek yere ölü serildi.
Nazilerle savaşırken sol kolunu kaybetmiş olan ve toplantıya üniforması ve tüm madalyalarıyla birlikte gelmiş bulunan uzun boylu bir binbaşı kürsüye kadar gelerek albaydan söz istedi. Konuşmak müsaadesi alınca halka şöyle hitap etti:
“Vatandaşlarım gördüğünüz üzere evlatlarınızdan biri olan ben sol kolumu harpte kaybetmişimdir. Sayısız Çeçenler, İnguşlar, Osetinler, Kabardinler, Çerkesler, Adigetsiler ve Karaçaefler gibi ben de memleketimin müdafaası uğrunda kanımı veya canımı esirgemedim. Bugün ise bizi vatana ihanet ile itham ediyorlar. Bu açıkça bir yalandır“.
Albay ona susmasını emretti, lakin binbaşı göğsündeki madalyaları koparıp albayın ayağına attı ve konuşmaya devam etmek istedi. Bir silah patladı, binbaşının alnında açılan delikten kan sızmaya başladı ve binbaşı yere devrildi. Bu manzara karşısında çılgına dönen bir kadın, ani bir hareketle elbisesinin önünü yırtarak göğsünü açtı ve albayın üzerine yürüyerek: “Vur, beni de vur!” diyerek haykırdı. Onu da delik deşip edip yere serdiler. Kürsüye doğru ilerleyen sair erkek ve kadınlarda aynı feci akıbete uğradı.
Bu bahtsız toprakların her tarafında aynı mahiyette toplantılar yapılıyordu. MVD teşkilatı planlarını büyük bir dikkatle hazırlamıştı. Telefon santralı, postaneler, telsiz ve radyo istasyonu, bankalar, demiryolu istasyonu, bütün müesseseler işgal altındaydı. Fabrikalarda ve atölyelerde çalışan işçiler daha insani bir şekilde tevkif edilip sürüldüler. Kızıl Ordu’da veya merkezi şehirlerde vazife gören Çeçenler, İnguşlar, Kızlıyarlar, Balkarlar, Karaçaefler, Kırım Tatarları ve Kalmuklar tevkif olunarak doğuya gönderildiler.
©Waynakh Online
YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.
Bir yanıt bırakın!