Fin Rus Vatandaşları Forumu’ ndan Konferans
Fin-Rus Vatandaşları Forumu isimli oluşum tarafından 9-10 Haziran 2008 tarihlerinde Finlandiya’ nın başkenti Helsinki’ de bulunan Sveaborg (Suomenlinna) Adası’ nda Rusya’ daki İnsan Hakları ve Kuzey Kafkasya’ daki güncel durumun ele alındığı bir konferans düzenlendi.
Konferans 9 Haziran 2008 Pazartesi günü saat 9.00′ da Fin-Rus Vatandaşları Forumu Başkanı olan Yeşiller Partisi’ nden Finlandiya Parlamentosu Milletvekili Heidi Hautala‘ nın açılış konuşması ile başladı. Bayan Hautala, geçtiğimiz yıl ilkini gerçekleştirdikleri konferansın bu yıl ikincisini tertip ederek bunu geleneksel bir hale getirmiş olmaktan ötürü forumun mutluluk duyduğunu ifade etti. Konferansın içeriği hakkında bilgi verdikten sonra Rusya’ daki güncel durum hakkında görüşlerini paylaşması için Rus yönetmen Andrei Nekrasov‘ u davet etti. Nekrasov, konferansa katılmış olmaktan duyduğu mutluluğu ifade etti. Konuşması sırasında Anna Politkovskaya’ dan alıntılar yapan Nekrasov, bugün Burma, Darfur, Irak gibi dünyanın pek çok yerinde çeşitli problemlerin yaşandığını, ancak Rusya’ nın Finlandiya’ nın komşusu olması ve kendisi için Helsinki insan hakları anlamına geldiğinden ötürü bu konferansın önemli olduğunu vurguladı. Nekrasov, Rusya’ da yaşanılanları anlayabilmek için herşeyden önce Rusya’ da sahnelenen bir oyun olduğunu, Rusya’ nın medyada sürdürdüğü yalanların farkına varmanın ve olayları buna göre değerlendirmenin gerektiğini ifade etti.
Açılış bölümünün ardından 9.15-11.00 saatleri arasında Rusya’ daki ekonomik durumun iredelendiği konferansın birinci bölümüne geçildi. Bölüme Finlandiya’ nın Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Parlamentosu Avrupa Birliği-Rusya Federasyonu İşbirliği Komitesi üyesi Henrik Lax başkanlık yaptı. Bölümün konuşmacıları, Lappeenranta Teknoloji Üniversitesi Uluslararası Operasyonlar ve Ekonomik Değişimler Profesörü Tauno Tiusanen; Rusya Popüler Demokratik Birliği’ nin St.Petersburg Şubesi Başkanı Andrey Pivovarov; Türkmenistan Hükümeti hakkında “İncil’ in Gölgeleri” isimli belgesel çalışmasının yönetmeni Arto Hallonen ve hapisteki Rus işadamı Mikhail Khodorkovsky’ nin avukatı Robert Amsterdam‘ dı. Bölüm konuşmacıları Rusya’ nın petrol ve doğal gaz üzerine kurulu bir ekonomisi olduğunu, bu sistemin beraberinde bir klan sistemi getirdiğini ve bu klanında ülke yönetiminde etkin isimlerden meydana geldiğini vurguladılar. Rusya Federasyonu’ nun yeni Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’ in ülkeyi diktatöryadan uzaklaştırıp Rusya’ yı bir hukuk devleti haline getirmesi ise bölüm konuşmacılarının ortak temennisiydi.
İlk günün ikinci bölümü 11.30-13.00 saatleri arasında tartışılan Avrupa Rusya’ da hukuk kurallarının uygulanması için neler yapabilir konusuydu. Bu bölüme Uluslararası Dayanışma Vakfı ve Finlandiya Mülteci Konseyi Başkanı olan Tarja Kantola başkanlık yaptı. Bölümün konuşmacıları, St.Petersburg’ daki İnsan Hakları İçin Rus Avukatlar Birliği’ nin Kurucusu ve Başkanı Yuri Shmidt; muhalif gençlik hareketi Oborona’ nın Moskova’ daki Koordinatörü Oleg Kozlovsky; Beslan’ ın Sesi Örgütü’ nün Başkan Yardımcısı Ella Kesaeva; Moskova’ daki İnsan Hakları Enstitüsü’ nün Genel Direktörü Valentin Gefter; Asker Anneleri Örgütü’ nün Basın Sekreteri Svetlana Gavrilina ve Caucasian Knot isimli gazetede çalışan gazeteci Vyacheslav Feraposhkin‘ di. Avukat Yuri Shmidt konuşmasında, bölüm başlığının cevap aradığı konunun imkansız olduğunu vurguladı. Shmidt, geçtiğimiz yıllarda Amerikalı ve Avrupalı politikacıların aynı soruyu sorduğunu ve çeşitli çalışmalar yürüttüğünü buna rağmen henüz bir sonuç elde edilemediğini belirtti. Beslan’ ın Sesi Örgütü’ nün Başkan Yardımcısı Ella Kesaeva konuşmasında, örgütlerini trajik Beslan Olayı’ nın ardından kurduklarını çünkü adaletin yerini bulması için objektif bir soruşturma ve yargılamaya istediklerini ifade ederek, Beslan Olayı’ nı anlattı. Teröristlerin Çeçenya’ dan Rus ordusunun çekilmesini istediğini, tam uzlaşmaya varılacağını düşündükleri sırada Rus askeri güçlerinin operasyonunun başladığını vurguladı. Kesaeva, Beslan ve Çeçenya’ nın ortak trajedileri olduğunu, soruşturmaların ve yargılamaların bağımsız mahkemeler tarafından görülmesini istediklerini vurgulayıp, Avrupa’ nın konuya müdahil olması halinde ellerindeki tüm belgeleri paylaşmaya hazır olduklarını ifade etti.
Birinci günün üçüncü bölümü 14.00-14.45 saatleri arasında S.S.C.B.’ nin yıkılışından sonra Kuzey Kafkasya’ da meydana gelen olaylar ve bölgedeki güncel durum tartışıldı. Bu bölüme Özgürlük Radyosu’ nun Rusya servisinde uzun süredir muhabir olarak çalışan Andrey Babitsky başkanlık yaptı. Bölümün diğer konuşmacıları ise Çeçen Cumhuriyeti İchkeria III. Devlet Başkanı Aslan Maskhadov’ un Basın Sekreteri ve bir dönem İchkeria Hükümeti’ nin Rusya Temsilciğini yürüten Dr. Mairbek Vatchagaev ile Çeçen Ulusal Kurtuluş Komitesi Başkanı Ruslan Badalov‘ du. Bölümün açılış konuşmasını yapan Andrey Babitsky, konuşmasına İnguşetya ile başladı. Babitsky artık İnguşetya’ da her geçen gün artan sayıda gencin dağlara çıktığını ve Rusya’ ya karşı mücade verdiğini belirtti. Konuşmasını Çeçenya hakkında görüşleri ile sürdüren Babitsky, Kadirov’ un Moskova tarafından istenildiği gibi kullanılabildiğini, hem Kremlin’ in hem de Federal Ordu’ nun bölgede Kadirov’ a ihtiyaç duyduğunu ifade etti. 20 Mayıs 2008 tarihinde Kuzey Kafkasya Bölgesi Generalleri Sivak’ ın Rus gazetelerine bir demeç verdiğini, bu demecinde Çeçenya’ da durumun gittikçe vahim bir hal almaya başladığını ve gençlerin dağlara çıkışının arttığını söylediğini belirtti. Babitsky bu açıklamanın bir Rus General tarafından yapılmış olmasını oldukça önemli bulduğunu, bu açıklamanın pratikte Kadirov’ a biçilen rolün ve Çeçenleştirme politikasının işe yaramadığının resmen doğrulanması anlamına geldiğini vurguladı. Babitsky’ e kendisine Kadirov ile ilgili olarak yöneltilen bir soruya ise, Rusya’ nın düşmanının dağlardaki savaşçılar olduğunu, savaşçıların her geçen gün biraz daha fazla radikal islami hale büründüğünü ve İslam bayrağı altında diğer Kafkas Cumhuriyetleri’ ni de Rusya Federasyonu’ na karşı çıkarmaya başladıklarını belirterek, savaşçılar için ise hem Rusya Federasyonu’ nun hem de Kadirov’ un ayrı birer düşman olduğunu vurguladı. Dr. Mairbek Vatchagaev, Çeçen yönetiminde her zaman geleneksel kuralların hakim olduğunu, bölgede asla sınıfsal ayrılıkların yaşanmadığını ve halkın her zaman eşit olduğunu ifade etti. Çeçen halkının büyük çoğunluğunun Kadirov’ a karşı olduğunun rahatlıkla söylenebileceğini ifade eden Vatchagaev, Çeçen yönetiminde bir takım radikal değişiklerin meydana geldiğinin doğru olduğunu, Maskhadov’ un liderliği döneminde İslami akımın bu denli güçlü olmadığını, duruma yöne verenin lider figürün tavrı olduğunu belirtti. Radikal İslami akımı tüm Çeçen halkına mal etmenin yanlış olduğunu düşündüğünü ifade eden Dr. Vatchagaev, Avrupa’ da yüzbinlerce Çeçen mülteci bulunduğunu, mültecilerin bağımsız bir İchkeria’ yı desteklediklerini, Çeçen halkının birlikte, barış ve huzur içinde yaşamasını arzu ettiklerini vurguladı. Bölümün son konuşmacısı olan Ruslan Badalov, Çeçen Ulusal Kurtuluş Komitesi ve çalışmaları hakkında bilgi verdikten sonra İnguşetya’ daki güncel durumu değerlendirdi. Badalov, İnguşetya’ nın Çeçenya gibi ağır bir askeri operasyonla karşı karşıya kalmadığını ancak Rus gizli servisinin bölgedeki faaliyetlerini hiç bir zaman kesilmediğini ifade etti. Her gün ülkede gençlerin ortadan kaybolduğunu, açılan soruşturmaların ise sonuçlanmadığını belirten Badalov, kaybolan gençlerin ya da operasyonlarla katledilen insanların otomatikman terörist olarak açıklandığını, insanların hayatlarının değiştiğini ve halkın bir şok içerisinde olduğunu ifade etti.
Birinci günün dördüncü bölümü 14.45-15.45 saatleri arasında tartışılan Çeçen mülteciler ve Çeçen gençlerin “Sanal İchkeria” projesiydi. Bölüme Fin-Rus Vatandaşları Forumu yöneticisi, Finlandiyalı gazeteci ve sivil aktivist Mikael Storsjö başkanlık yaptı. Bölümün konuşmacıları, Finlandiya Mülteci Danışma Merkezi’ nin Helsinki Şubesi Avukatlarından Paivi Keskitalo; Aslan Maskhadov’ un oğlu ve Norveç Çeçen Diasporası Temsilcisi Anzor Maskhadov; Polonya’ da Çeçen mültecilerle çalışan hukukçu Burak Öztaş ve “Sanal İchkeria” isimli projeyi koordine eden yönetmen Pekka Niskanen‘ di. Bölüm Avukat Paivi Keskitalo‘ nun konuşması ile başladı. Bayan Keskitalo, merkezlerinin 20 yıl kadar önce kurulduğunu, kendilerine başvuran mülteci ve sığınma yeri arayanların hiç bir ücret ödemeden her türlü işlemlerinin takip edildiğini ifade etti. Finlandiya’ daki mülteci sistemi hakkında bilgi veren bayan Keskitalo, normal sığınma prosedüründe pek fazla problemle karşılaşmadıklarını ancak Dublin olarak adlandırılan prosedürde problemler yaşadıklarını, çünkü Finlandiya’ nın bu konuda herhangi bir esneklik sergilemediğini, oldukça katı olduğunu belirtti ve Çeçen sığınma yeri arayıcıları için Dublin Prosedürü’ nün en büyük problem olduğunu ifade etti. Anzor Maskhadov, Çeçenya’ da halen devam eden bir savaş olduğu için Çeçenlerin mülteci olduğunu vurguladı. Kendisinin de bir mülteci olduğunu belirten Anzor Maskhadov, Azerbaycan’ da ailesiyle birlikte 3 yıl yaşadığını, Azerbaycan’ da Çeçen mültecilerin oldukça büyük problemleri olduğunu belirtti. Azerbaycan’ da ev kirası, yiyecek vb temel ihtiyaçlarını Çeçen mültecilerin kendilerinin karşılaması gerektiğini, bu yüzden kimi mülteci ailelerin evlerde ortaklaşa yaşadığını, kimi ailelerin de sokaklarda yaşadığını ifade etti. Bu zor koşullardan kurtularak Avrupa’ ya gitmek isteyen Çeçen mültecilerin önünde yasal belge noksanlığının bir başka problem olduğunu, seyahat belgesi almak isteyen Çeçenlerin Rusya Federasyonu konsolosluklarına yönlendirildiğini, doğal olarak bu durumun bir problem yarattığını ifade eden Maskhadov, çaresiz kalan Çeçenlerin dağları, ırmakları, doğal engelleri çocuklarını koruyarak geçmeye çalıştıklarını ve bir kısmının Avrupa’ ya böyle ulaştığını vurguladı. Çeçenlerin problemleri bir üçüncü ülkeye ulaştıklarında ise ne yazık ki son bulmuyor şeklinde konuşan Maskhadov, şu anda yaşadığı Norveç’ te bu yıl mültecilik statüsü için başvuruda bulunan 100 Çeçen aileden 98′ inin negatif cevap aldığını ifade etti. Maskhadov, dünyada Çeçen isminin terörist, illegal işleri yürüten kişiler olarak algılandığını ancak bunun doğru olmadığını vurguladı. Anzor Çeçenlerin bu şekilde adlandırılmaları için Rus gizli servisinin ve işbirlikçi Kadirov’ un adamlarının propoganda çalışmaları yaptığını ifade ederek bir örnek verdi: geçtiğimiz aylarda Avusturya’ dan İsviçre’ ye giden bir grup genç Çeçen’ in arabalarının polis tarafından İsviçre’ de kontrol edildiğini ve araçta bir takım silahlar bulunduğunu, ancak araçtaki üç Çeçen’ in de sakat olduğunu ve bu silahları kullanmasının mümkün olmadığını, bu olayın aracın sahibi tarafından organize edilen bir tuzak olduğunu söyledi. Norveç’ te Çeçenler ile sık sık biraraya geldiğini ifade eden Anzor Maskhadov, görüştüğü Çeçenlerin hepsinin ailelerine bakmak için çalışmayı arzuladığını ve huzur içinde yaşamayı istediklerini ifade etti. Kremlin yönetiminin ve Ramzan Kadirov’ un Çeçenya’ da hayatın normale döndüğü, yeni evlerin inşa edildiği, ekonominin düzeldiği şeklinde de bir propoganda yürüttüğünü ifade eden Anzor, eğer herşey düzeldiyse her gün ülkeden ayrılarak sığınma yeri arayan Çeçenleri nasıl açıklıyorlar şeklinde konuştu. Anzor, Çeçen halkının tarihi boyunca pek çok kez sürgün yaşadığını, tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini ve bu kez kendilerinin sürgünde olduğunu ifade ederek, kendilerinin kültürlerini, dillerini korumaya çalıştıklarını belirtti. Anzor Maskhadov, herkesin anavatanına dönmeyi arzuladığını ama dönecekleri ülkenin ne Kadirov’ un ne de Yamadaev’ in Çeçenya’ sı olmayacağını vurguladı. Şimdi çocukların bile Çeçenya’ ya dönüşü hayal ettiğini ifade eden Anzor, Çeçenya’ yı bilmeyen üç yaşındaki kızının bile ne zaman Çeçenya’ ya döneceklerini sorduğunu, kendisinin ona nasıl bir cevap vermesi gerektiğini bulamadığını belirtti. Çeçenlerin 1944 yılında da benzer duyguları yaşadığını ifade ederek konuşmasını tamamladı. Polonya’ da Çeçen mültecilerle ilgili bir sosyal projede gönüllü olarak yer alan hukukçu Burak Öztaş, Türkiye’ deki Çeçen mültecilerin fiilen mülteci olmalarına rağmen hukuken bu sıfatı taşımadıklarını, Türkiye’ nin 1951 tarihli Geneva Sözleşmesine ve 1967 tarihli ek protokolüne taraf olmasına rağman Çeçenleri mülteci olarak adlandırmadığını, Çeçenlerin Türk hükümeti tarafından misafir olarak adlandırıldıklarını ifade etti. Bu durumun bazı problemleri de beraberinde getirdiğini ifade eden Öztaş, Çeçenlerin çalışamadığını, sosyal yardım alamadığını, tıbbi tedavilerinin her zaman sorun teşkil ettiğini, herhangi bir kimlik belgesi olmayan Çeçenlerin sık sık gözaltına alındığını, Çeçen çocukların da misafir öğrenci olarak okullara kabul edildiklerini bu yüzden eğitimleri sonunda herhangi bir belgeye hak kazanamadıklarını, belki de bu durumun Çeçenler için yarattığı en büyük problemin bir sonraki kendilerini neyin beklediğinden habersiz olarak yaşamanın getirdiği psikolojik baskının olduğunu vurguladı. Burak Öztaş, mevcut durumun Çeçen mültecilerin Türkiye’ de siyasetin bir kurbanı olduklarını gösterdiğini ve bu nedenle mülteci statüsü elde edemediklerini ifade etti. Polonya’ daki mülteci sistemi hakkında da bilgi veren Öztaş, Türkiye’ ye oranlar oldukça iyi şartlarda olmasına rağmen Polonya’ nın mülteciler için Avrupa’ daki en kötü şartları taşıdığını vurguladı. Polonya’ daki sığınma yeri arayıcılarının %95′ inin Çeçen olduğunu ifade eden Öztaş, ancak bu sığınma yeri arayıcılarının ancak %5′ inin pozitif mültecilik hakkı elde edebildiğini, çoğunluğunun tolerans hakkı olarak adlandırılan ve yalnıza oturum hakkı veren statüyü aldığını vurguladı. Fransa’ da Çeçenlerin pozitif mültecilik statüsü elde etme oranın %58′ lerde olduğunu düşününce sadece bu istatistiki verinin bile Çeçenlerin neden Polonya’ yı transit bir ülke olarak gördüğünü ve Fransa gibi batı Avrupa ülkelerine gitmek istediğini açıklamaktadır şeklinde konuştu. Burak Öztaş, Dublin II olarak adlandırılan sözleşmenin gayriinsani hükümler taşıdığını, Avrupa Birliği’ nin uyguladığı mülteci ve göç siyasetinin kabul edilemez olduğunu, bu anlaşma sayesinde yeni Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin insan çöplüğü gibi kullandıldığını belirterek, bu anlaşmanın uygulanmaya devam etmesi halinde eski üyelerin Avrupa Birliği sınırında bulunan ülkelere mülteci sistemlerini Avrupa Birliği standartlarına getirebilmeleri için büyük maddi yardımlarda bulunmasının elzem olduğunu ifade etti. “Sanal İchkeria” isimli bir projeye koordine eden ve bu konuyla ilgili bir de belgesel çekmekte olan yönetmen Pekka Niskanen‘ de proje ve projenin gerçekleştirileceği Second Life isimli oyun hakkında bilgi verdi.
10 Haziran 2008 Salı günü, konferansın son bölümünde İnternet Özgürlüğü konu edildiği. Fin-Rus Vatandaşları Forumu Yöneticisi ve Finlandiya Medya Birliği üyesi olan Kerkko Paananen başkanlık ettiği bölümde ekstremist olarak adlandırılarak kapatılmasına karar verilen Ingushetiya.ru isimli internet sitesinin sahibi Magomed Yevloev konuşmacı olarak yer aldı. Magomed Yevloev, bugün İnguşetya’ da iki gazete ve bir televizyon kanalı bulunduğunu ama tahmin edileceği üzere yayınlarının kontrol altında tutulduğunu, Ingushetiya.ru’ nun ise İnguşetya’ nın tek bağımsız haber portalı olduğunu ve kendilerin tek amacının bölgede yaşanılanları bağımsız olarak aktarmak olduğunu ifade etti. Yevloev, Rus makamlarca sitesine yönelik uygulanan sansür nedeniyle sitesine İnguşetya ve Rusya Federasyonu’ nun diğer bölgelerinde erişim sağlanamadığını, ancak bu sansürün sitelerinin ziyaretçi sayısının iki katına çıkmasına neden olduğunu belirtti. Bay Yevloev, siteyi yayınlamaya karar verdiklerinde böylesi popüler bir hale geleceğini tahmin bile etmediklerini, amaçlarının İnguşetya’ da meydana gelen olaylardan İnguşetya dışındakileri haberdar etmek olduğunu ifade etti. Sitesinin ekstremist olarak ilan edildiğini ifade eden Yevloev, kendisinin tutuklandığını, evinde polisin aramalar yaptığını, bir gazetecilerinin evine operasyon düzenlendiğini sindirilmeye çalışıldıklarını belirtti. Yevloev, Ingushetiya.ru ile ilgili olarak haklarında soruşturma açıldığını, İnguşetya Savcısı’ nın kendilerine karşı anlamsız bir savaş verdiğini, öyle ki Nazran Bölge Mahkemesi’ ndeki davalarına katılmalarına bile izin verilmediğini ifade ederken, sitelerinin bir hafta kadar önce Moskova Bölge Mahkemesi kararıyla kapatılmasına karar verildiğini ifade etti. Magomed Yevloev, sitenin kapatılmasının ardından politik nedenlerin yattığını, çünkü sitelerinde sadece İnguşetya’ daki gerçeklerden söz ettiklerini ifade etti. Yöneticilere göre sitelerinin gençlerin radikalleşerek dağlara çıkmasına neden olduğunu, ancak aslında bu kapatma kararının ekstremizmi körüklediğini belirten Yevloev, insanların bölgede neler olduğunu öğrenmesinin engellenmesiyle İnguşetya’ daki sorunların çözülmüş olacağına mı inanıyorlar bilmiyorum şeklinde sözlerini tamamladı.
Finlandiya medyasının ve sivil toplum örgütlerinin büyük ilgi gösterdiği Fince ve Rusça olarak gerçekleştirilen konferans, Heidi Hautala, Oksana Chelysheva, Andrei Nekrasov ve Andrey Dmitriev‘ in kapanış konuşmaları ile son buldu.
Konferanstan fotoğraflar:
Tweet
Bir yanıt bırakın!