TBMM’de Çeçenya Üzerine Genel Görüşme (2.Gün) (1995)
Türkiye Büyük Millet Meclisi 19.Dönem’de (6 Kasım 1991 – 24 Aralık 1995) görev yapmış Refah Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili ve Sivas Milletvekili Abdullatif Şener’in, Çeçenya ve Kuzey Kafkasya Bölgesinde meydana gelen son gelişmeler konusunda (8/56); Büyük Birlik Partisi Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 10 arkadaşının Çeçenya ve Kafkasya’da meydana gelen son olaylar konusunda (8/57); Milliyetçi Hareket Partisi Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek ve 11 arkadaşının, Çeçenya’da meydana gelen son olaylar konusunda (8/59), bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri üzerine açılması kabul edilen genel görüşmelerin ikinci günü.
BAŞKAN – Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya Bölgesinde meydana gelen son gelişmeler konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 100 ve 101 inci maddeleri uyannca 27.12.1994 tarihli 62 nci Birleşimde açılması kabul edilen genel görüşmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. [Görüşmelerin ilk bölümü 10.1.1995 tarihli 65 inci Birleşimde yapılmıştır.]
Hükümet?… Burada.
Sayın milletvekilleri, dün, önerge sahipleri ile grupları adına Refah Partisi ve Anavatan Partisi grup sözcüleri konuşmuşlardı.
Şimdi, sıra, Doğru Yol Partisi Grubu adına, Sayın Kadir Bozkurt’un. Buyurun Sayın Bozkurt. (DYP Sıralarından alkışlar)
DYP GRUBU ADINA KADİR BOZKURT (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Refah Partisi Grubu adına, Grup Başkanvekili ve Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in, Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya Bölgesinde meydana gelen son gelişmeler konusunda (8/56); Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve 10 arkadaşının, Çeçenistan ve Kafkasya’da meydana gelen son olaylar konusunda (8/57); Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek ve 11 arkadaşının, Çeçenistan’da meydana gelen son olaylar konusunda (8/59), Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 100 ve 101 inci maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergeleri üzerine açılması kabul edilen genel görüşme üzerinde, Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
Çeçenler, Kuzeydoğu Kafkas halklarındandır. Çeçenler, İnguşlar ve Tuşlarla birlikte Veynah halkını oluştururlar. Çeçen, İnguş ve Tuşların oluşturduğu dil grubu “Veynah” adıyla bilinir. Veynah ve Dağıstan dilleri de kuzeydoğu Kafkas dil ailesini oluşturur. Kuzey Kafkas halklarının çoğu Müslüman olup çok yakın tarihsel ve kültürel bağlarla birbirlerine bağlıdır. 19 uncu Yüzyıl ortalarında, çarlık Rusyasının uyguladığı sürgün politikası sonucu, bu halkların önemli bir kesimi Osmanlı İmparatorluğunda iskân edilmiştir. Günümüz Türkiyesinde, yaklaşık 3,5 milyon Kuzey Kafkaslının yaşadığı bilinmektedir. Türkiye’de “Çerkez” kelimesi, genellikle, bütün Kuzey Kafkaslar için kullanılmaktadır.
Bugünkü Çeçenistan bölgesinde, özellikle, Kezonoy Gölü ve Halhulav Gölü çevresinde paleolitik dönemden beri insanların yaşadığı bilinmektedir.
Nohçi genel adıyla Çeçenlerdcn bahseden ilk yazılı kaynaklar, M.Ö. 4 üncü ve 3 üncü Yüzyıllardaki Ermeni, Gürcü ve Roma-Yunan kayıtlarıdır. M.S. 1 inci Yüzyılda, Alan Kavimler Birliğine katılan Çeçenler, zamanla, Ortadoğu ve Kafkasya’da çoğalmışlardır.
Müslümanlıkla ilk tanışmaları 8 inci Yüzyıl başlarında, Arap-Hazar Savaşları döneminde olmuştur. 10 ilâ 12 inci Yüzyıllarda, Gürcü Kralı aracılığıyla, Hıristiyanlık, Çeçenistan’a sokulmak istenmişse de, bu din, hiçbir zaman Çeçenler arasında yaygınlaşmamıştır. 16 ilâ 18 inci Yüzyıllarda, Dağıstan’daki Müslümanların etkisiyle, Çeçenistan’da, İslam dini yaygınlaşarak egemen din haline geldi.
15 inci Yüzyıldan başlayarak 18 inci Yüzyıla kadar, Çeçenistan direnişinde en önemli ve en kritik dönem, 1829-1859 yıllarındaki İmamlar Dönemi olarak da bilinen dönemdir. Dağıstan’da, Gazi Muhammed’in imamlığıyla başlayan bu dönem, İmam Hamza ve Şeyh Şamil’in imamlıklarıyla devam etmiştir. Bu dönemde, Rusya’nın işgaline karşı gerçekleştirilen örgütlü direniş sonucu, sayıca çok üstün konumdaki Rus ordusuna karşı, bağımsızlık, yıllarca korunabilmiştir. İşgale karşı gösterilen karar ve direniş sonucu, Rus Ordusu sürekli takviye edilmiş, 1860’larda, mevcudu 300 bine yükseltilmiştir, ancak 1859’da, Şeyh Şamil’in esir edilmesi sonucu, Çeçenistan’daki direniş büyük ölçüde tasfiye edilebilmiştir.
Bu dönemden sonra, Çeçenlerin, Osmanlı topraklarında iskân edildiklerini görüyoruz. Çeçenistan işgal edildikten sonra, Rusya’nın uyguladığı kolonizasyon politikasına karşı, Abrek olarak bilinen halk kahramanları, direnişi sürdürmüşlerdir. Bu kahramanların en önemlisi 1913’te öldürülen Abrek Zelim Handır.
Rusya, Çeçenistan’da tam bir kolonizasyon politikası izlemiş, Çeçen Halkının ekpnomik ve kültürel gelişimini engellemeye çalışmıştır; Grozni gibi büyük Çeçen şehirlerine Çeçenlerin girmesi bile yasaklanırken, halk, dağlık, tarıma elverişli olmayan bölgelere doğru yerleşmeye zorlanmış, ovalık kesimlere Kazaklar iskân edilmiştir. Bu politikalar sonucu, Çeçenler, her zaman ve her yerde Rusların gazabına uğramışlardır.
Şubat 1917’de, Rusya’da monarşinin yıkılması ve Ekim 1917’de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi üzerine, Kuzey Kafkasya’da bağımsızlık hareketleri güçlenir. 11 Mayıs 1918’de, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti ilan edilir. Şubat 1919’da “bölünmez Rusya” sloganıyla hareket eden Rus ordularının Çeçenistan’ı işgal etmesi ve ardından da İkinci Dünya Savaşının başlaması, Çeçen-înguş Halkı için acı bir dönemin başlangıcıdır.
Alman birlikleri, petrol bölgesi olan Grozni’yi ele geçirebilmek için, Çeçen-İnguş Cumhuriyetinin bazı bölgelerinde, acımasızca, katliam yapmışlar ve Çeçenler, bu yıllarda, ülkelerinden göç etmeye zorlanırken, yokluk ve yoksullukla, yollarda ölmüşlerdir. Bu nedenle, 1944 yılında gerçekleştirilen ve Çeçen-Inguş Cumhuriyeti dışında Dağıstan ve Gürcistan’da yaşayan Çeçenleri de kapsayan bu facianın etkileri hâlâ devam etmektedir.
1980’lerin sonlarında izlenen açıklık ve yeniden yapılanma politikalarıyla birlikte, Sovyetler Birliği, hızlı bir çözülme sürecine girer. Değişik cumhuriyetlerde kurulan halk cepheleri, bağımsızlık yönündeki taleplerini dile getirip, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine karşı bağımsızlıklarını sırasıyla ilan ederler.
Çeçenistan’da da, toplumsal muhalefet “Çeçen Ulusal Kongresi” adı altında1 örgütlenir. 23-24 Kasım 1990’da toplanan Çeçen Ulusal Kongresi, başkanlığa, erken emekli edilmiş General Dudayev’i getirir. Kongrede, “Bağımsızlık -Konfederasyon- Kafkas Halkları Konfederasyonu” adı altında, üç aşamalı bir faaliyet programı benimsenir. Kongrenin baskılan sonucu, Çeçen-İnguş Yüksek Meclisi, 27 Kasım 1990’da egemenliğini ilan eder.
Egemenlik, Çeçen-Inguş toprakları üzerinde tüm hak ve yetkinin Çeçen-İnguş Cumhuriyetinde olduğu ve bu hak ve yetkilerin istenildiği biçimde kullanılabileceği anlamına geliyordu. 19 Ağustos 1991’de Gorbaçov’a karşı yapılan darbe girişiminde, Çeçen Ulusal Kongresi, olayların gelişimini hızlandırıp, darbeye karşı çıktığını belirtir ve darbeyi destekleyen yöneticilerin derhal görevden alınmasını ister.
Bu arada, Rusya Federasyonu Parlamento Başkanı Boris Yeksin, darbeye karşı, Rusya Federasyonu içerisindeki özerk cumhuriyetlerin çabalarını destekler. Yeksin, ayrıca, cumhuriyetler ve Federasyon arasındaki ilişkilerin yeniden belirlenmesi gerektiğini de savunur. Ağustos darbesine karşı mevcut yönetimin etkin bir şekilde karşı çıkmamasını eleştiren Çeçen Ulusal Kongresi, başkanlık ve meclis seçimlerinin de kısa sürede yapılması gerektiğini savunur.
Hüseyin Ahmedov Başkanlığındaki geçici, yönetime, iki ay içinde seçimleri yapmak üzere, yürütme yetkileri devredilir. Uluslararası İnsan Hakları Komitesinin gözetiminde, 20 Ekim 1991’de yapılan seçimlerde, Dudayev, artık, devlet başkanlığına seçilmiştir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Kasım 1991’de, yeni Meclis, Çeçcnistan’ın bağımsızlığını ilan etti. Bu gelişmeler üzerine, Moskova, 7 Kasımda, Çeçenistan’da olağanüstü hal ilan etti ve ertesi gün başkent Grozni’ye askerî birlikler gönderdi; fakat, halkın yoğun tepkisi sonucu, bu birlikler geri çekilmek zorunda kaldı, ta ki Aralık 1994’e kadar.
Çeçenistan’ın bağımsızlığı ve son gelişmeler üzerine, başta Amerika olmak üzere pek çok devletin Çeçenistan’daki gelişmeleri Rusya’nın iç sorunu olarak nitelemesi önemli bir soruyu gündeme getirmektedir; bağımsızlık ilanı yasal mı?
Bilindiği üzere, Rusya, bir üniter devlet değil, bir federasyondur; Rusya, Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında, Sovyetler Birliğinin kuruluşundaki prosedür izlenerek, yeniden kurulmuş bulunan bir federal devlettir; bünyesindeki özerk cumhuriyetler, hukuk açısından birer federe devlettir. Sovyetler Birliği, çok sayıda devletin katılımıyla kurulmuştu. Bu kuruluş biçimi, federasyonların oluşmasında olağan geleneksel yoldur. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra, Rusya Federasyonu da, aynı prosedür izlenerek ve özerk cumhuriyetlerin federasyon antlaşmasına katılmasıyla, yeniden kurulmuştur. Yeniden kurulma safhasında, Çeçenistan ve Tataristan, federasyon antlaşmasına katılmamışlar; Çeçenistan, bu safhada, bağımsızlık ilan etmiştir. Federasyonun, yeniden, katılma antlaşmalarıyla kurulması safhasında, bu antlaşmaya katılmamak suretiyle bağımsızlık ilam, hukuka uygundur, meşrudur.
Öte taraftan, Milletlerarası Adalet Divanı statüsünün 38 inci maddesinde açıklandığı gibi, milletlerarası hukukun kaynakları:
1-Milletlerarası iki taraflı ve çok taraflı anlaşma ve sözleşmeler,
2- Milletlerarası teamüller,
3- Medenî ülkelerde kabul edilmiş olan genel hukuk kuralları,
4- Milletlerarası hukuk alamndaki ilmî ve kazaî içtihatlardır.
İnsan hakları ilkeleri de, 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Şartı, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi, 1949 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 1975 tarihli Helsinki Nihaî Senedi ve 1990 Paris Şartı uyarınca, milletlerarası hukukun kaynağıdır.
Halkların kendi kaderini tayin hakkı, gerek Birleşmiş Milletler Şartında gerekse bütün insan hakları belge ve sözleşmelerinde yer alan temel haklardandır. Kendi kaderini tayin hakkı, milletlerarası teamülde, İkinci Dünya Savaşından sonra, genellikle sömürgelerin bağımsızlık taleplerinde uygulanmıştır. Son yıllarda ise, kendi kaderini tayin hakkı, federasyonlar içindeki federe devletler bakımından da uygulanmaktadır.
Yugoslavya Federasyonundan, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Makedonya, kendi kararlarıyla ayrılmışlar ve bu durum, bütün devletlerce kabul edilmiş, bu yeni devletler, Yugoslavya federal otoritesinin kabulü aranmaksızın, tanınmışlar ve Birleşmiş Milletlere üye olmuşlardır. Çekoslovakya için de durum aynıdır; hatta, Sovyetler Birliğinin dağılmasında da aynı durum söz konusudur. Bu yolda oluşan ve milletlerarası hukuka kaynak olan yeni teamüle göre, federe devletler de kendi kararlarıyla federasyondan ayrılabilirler. Bu suretle, kendi kaderini tayin hakkı, son yıllarda federe devletlere de tanınmıştır.
Çeçenistan’ın durumu ve bağımsızlık ilanı, bu yeni milletlerarası teamül çerçevesinde de haklı ve meşrudur. Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Çek ve Slovakya Cumhuriyetleri için kabul edilmiş bulunan bu hakkın Çeçenistan’dan esirgenmesi, açıkça, çifte standart uygulaması ve milletlerarası hukuka aykırılıktır. Nitekim, Rusya Federasyonu Parlamentosu da zımnen bu görüşe katılmaktadır. Litvanya ve Danimarka, bu görüşte olduklarını açıklamışlardır. Başta Gorbaçov olmak üzere, Rusya ilmî içtihadını ifade edenler de aynı paraleldedir.
Rusya, bir federasyondur ve bu durumuyla Türkiye’den çok farklıdır. Türkiye üniter devlettir. Türkiye ile Rusya’nın benzetilmesi, hukuk ilkelerine terstir.
Türkiye ile Çeçenistan’a baktığımız zaman, Çeçenistan, Osmanlı tarihi boyunca, halifeye ve Osmanlı Devletine manevî bağlılık geleneği içinde olmuş bir Müslüman ülkedir. Rusların, Çeçenistan’ı işgali üzerine, çok sayıda Çeçen, Osmanlı Devleti topraklarına sürülmüştür. Halen, çok sayıda Türk vatandaşının akrabaları Çeçenistan’da yaşamaktadır.
Gerçekte, Çeçenistan’ın, dünyada kendisine en yakın gördüğü devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devletidir; bu, tarihî bağların tabiî sonucudur.
Milletlerarası hukuka ve teamüle göre, devletler, sınırları dışında kalan fakat kendilerine bağlı halk ve kendi halklarıyla akraba halkların haklarını gözetme ve savunma hak ve yetkisine sahiptirler. Mesela, Türkiye’nin Bulgaristan ve Yunanistan’daki Türkler konusundaki haklı tutumu, bu hak ve yetkiyi teyit eden örneklerdendir. Bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Çeçenistan’la ilgilenme hakkı ve yetkisi vardır. Bu ilgi, milletlerarası hukuka da uygundur. Ayrıca, milletlerarası hukukta, devlet hakimiyetini kısıtlama yolundaki yeni gelişmeler de, bu hak ve yetkiyi genel olarak vermektedir. Bu açıdan da, Türkiye’nin, Çeçenistan’ın haklarını savunması, hukuka uygundur.
Türkiye’nin Çeçenistan’a karşı tarihî ve manevi mükellefiyeti, Çeçenistan’ın bağımsızlık ilanının, milletlerarası camiada, Türkiye tarafından savunulmasını gerektirmektedir.
Çeçenistan’la PKK benzetilemez. Çeçenistan, Sovyetler Birliği zamanından bu yana, asgarî bir “federe devlet” Hukukuna sahiptir; PKK’nm ise, böyle bir hukukî dayanağı yoktur. Rusya, Federasyondur; Türkiye ise üniter devlettir. Bu yönden de, Çcçenistan olayıyla PKK terörünün; Dudayev’le Apo’nun benzetilmesi, hukuka ve mantığa aykırıdır. Rusya, Çeçenistan’la PKK’yı birbirine benzetmek suretiyle Türkiye’ye karşı açıkça şantaj yapmaktadır. Türkiye, bu şantaja boyun eğmemeli, Rusya’nın bu haksız şantajına karşı, milletlerarası platformda, Rusya’yı caydıracak müeyyidelerin tatbikini talep etmelidir.
Çeçenistan’la PKK’nm benzetilmesi, Türkiye için çok tehlikelidir. Rusya’nın tezine göre, Çeçenistan, Rusya Federasyonuna dahil bir federe devlet olmalıdır. Rusya, Çeçenistan’ın federe devlet hukukuna sahip olmasına karşı çıkmamaktadır. Çeçenistan’la PKK’nın benzetilmesi, PKK’ya da, federe devlet hukuku ve statüsünü tanımayı gerektirebilir. Bu nedenle, Çeçenistan – PKK benzetmesi, Türkiye için tehlikelidir; millî birlik ve bütünlük düşüncesine aykırıdır.
Amerika Birleşik Devletleri, açıkça çifte standart kullanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri, Hırvatistan ile Slavonya’nın bağımsızlığını tanımıştır, Çeçenistan’ın bağımsızlığını tanımaması hukuka aykırıdır.
Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri de bir federal devlettir. Zenci olayları dolayısıyla, 1960-1963 yılları arasında, bir federe devlet olan Alabama’nın Valisi Gold Water, federal ordu birliklerinin Alabama’ya gelmesine karşı çıkmış; Washington, ordu göndermekte ısrar ederse, federal orduyla harp edeceğini ilan etmiştir. Amerika Birleşik Devletlerinin tutumu, kendi içindeki bu teamüle de aykıdır.
Türkiye, Çeçenistan konusunu, İslam devletleri örgütlerine götürmelidir. Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya, İslam aleminin kuzey yarı küredeki serhaddidir; bu bakımdan, Müslümanlar için özel Öneme sahiptir. Türkiye, Çeçenistan sorununu, İslam devletleri örgütlerine mutlaka ve mutlaka götürmelidir.
Başta Rusya Federasyonu, Batılı ülkeler ve Türkiye olmak üzere, tüm dünyadaki insan hakları, barış ve demokrasi çevrelerini tüm sivil toplum örgütlerini, durumun ciddiyetini, bir halkın tümüyle yok edilmesi tehlikesinin Çcçenistan’da hızla yaklaşmakta olduğunu görmeye ve ona göre ivedi biçimde vaziyet almaya, şahsım ve Grubum adına davet ediyorum.
Bu konudaki çalışmaları için, başta Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız ve Sayın Dışişleri Bakanımıza da huzurlarınızda şükranlarımı sunuyorum.
Çeçenistan’a insanî yardım için en ufak bir tereddütümüz yoktur. Ülkemize gelecek yaralı ve kimsesizler, mutlaka, gerektiği gibi karşılanacak ye Anadolumuzda, binlerce aile, onları sıcak bağırlarına basacak, devletin tüm imkânları seferber edilecektir. Kızılay’ın “insanî yardım” adıyla Çeçenistan’a gönderdiği yardımların yerine ulaşmadığı konusunda haberler almış bulunmaktayız. Bu konularda gerekli tedbirlerin alınmasını Sayın Dışişleri Bakanımızdan talep ediyorum.
Sözlerimi Cenabı Allah’tan, bağımsız bir Çeçenistan dileğimle bitirirken, Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozkurt.
MEHMET ADNAN EKMEN(Batman) – Sayın Başkan, sözcümüz biraz gecikti.
BAŞKAN – Sayın Bakan, isterseniz sizi davet edeyim; sözcünüz, galiba gecikti. Nasıl tensib edersiniz efendim?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN – Sayın Ekmen, siz konuşun; ben, daha sonra konuşacağım.
SÜLEYMAN HATİNOĞLU(Artvin) – Arkadaşımız başka bir partiye gitmiş olabilir!
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, Grubumuz adına ben konuşacağım.
BAŞKAN – SHP Grubu adına, Sayın Adnan Ekmen; buyurun.
SHP GRUBU ADINA MEHMET ADNAN EKMEN (Batman)- Lütfen, siz sağlam durun, bizden yana endişeniz olmasın; biz iyiyiz, her şeye rağmen iyiyiz. (DYP sıralarından alkışlar; ANAP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar [!])
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Rusya Federasyonu birliklerinin Çeçenistan’a girmeleri dolayısıyla ortaya çıkan olaylar hakkında SHP Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurunuzdayım; bu vesileyle, kendim ve Grubum adına hepinize saygılar sunuyorum.
1991 yılında Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra, dünyanın çehresini değiştirecek birçok tarihsel gelişme ortaya çıkmış, soğuk savaş dönemi sona ermiş, Doğu-Batı gerginliği, yerini bir dostluk beklentisine terk etmiştir. Batı dünyası, Sovyetler Birliğinin feshedilmesini, Avrupa’daki en büyük sömürgeci imparatorluğun tasfiyesi olarak görmüş ve sevinçle karşılamıştır; oysa, gerçek durum hiç de öyle olmamıştır. Herkes, daha olumlu yeni bir dünya düzeni ümit ederken, bütün beklentilerin aksine, bugün, dünyaya, eski günleri de aratan bir düzensizliğin egemen olduğu görülmektedir.
Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Yeltsin, 1993 yılında yürürlüğe koyduğu yeni anayasayla, Rusya için, Sovyetler Birliğinin kopyası olan bir idarî ve siyasî yapılanma şekli öngörmüştür. Rus halkının azınlıkta bulunduğu bazı özerk bölgeler ve etnik cumhuriyetler, Moskova’nın baskısından uzak bir siyasal ortamda kendi kendilerini yönetmeyi ve zengin kaynaklarından yararlanarak süratle kalkınmayı düşlerken, merkezî idarenin, askerî operasyona kadar uzanabilen müdahaleleriyle karşı karşıya kalmışlardır. Bunun en son canlı örneği bugün Çeçenistan’da görülmektedir. Böylece, demokratik bir düzene geçme arzusunda olduğunu beyan eden Rusya Federasyonunun, yayılmacı emellerinden vazgeçmediği ve barışçı olma niteliğini henüz kazanmadığı anlaşılmaktadır.
Çeçenistan, Rusya Federasyonu içinde 1 milyon 300 bin nüfuslu küçük bir bölgedir. Bu ülkeden geçen karayolları, demiryolları, boru hatları dolayısıyla Güney ve Kuzey Kafkasya coğrafyası içerisinde Çeçenistan önemli bir transit merkez haline gelmiştir. Ülkede, ayrıca çok büyük miktarda olmamakla beraber yıllık üretimin 2 milyon 600 bin tona ulaştığı petrol yatakları ve rafineriler mevcuttur.
Çeçenistan 19 300 kilometre karelik ufak bir toprak parçası gibi görünmekle beraber, Hazar petrollerinin çıkış ve ulaşım noktalarını denetim altına almak isteyen Rusya, ileride Azerbaycan ve Kazakistan petrollerini Karadeniz sahilindeki Novorossisk Limanı üzerinden dünyaya pazarlamayı düşünmektedir.Bu planın uygulamaya konulabilmesi için de, bu petrolün, mutlaka Çeçenistan’ın Başkenti Grozni’den geçmesi gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu nedenle, Rusya Federasyonu için, bu bölgede istikrarın sağlanması hayatî önem taşımaktadır. Aksi halde, Hazar Petrolleri Konsorsiyum Anlaşmasını 20 Eylülde imzalamış olan Batı’nın dev petrol şirketleri, yakın gelecekte, Azerbaycan ve daha ileri bir tarihte, Kazakistan petrollerinin sevkıyatı için daha emin başka bir yol arayacaklardır. Bunun sonucu olarak da Rusya Federasyonu, stratejik ve ekonomik büyük önem taşıyan petrol borusunun vanasının kontrolünü elinden kaçırmış olacaktır. Böylece, petrolün Azerbaycan’dan Türkiye’ye ulaştırılması fikri yeniden canlılık kazanabilecektir. Bugüne kadar, Bakü-Ceyhan hattıyla ilgili endişeler, bölgedeki istikrarsızlık kaygısından kaynaklanıyordu. Bu hattın, İran’dan, Ermenistan veya Gürcistan’dan geçirilmesinde siyasal birtakım sakıncalar görülüyor ve Rusya hattı, cazip bir tercih olarak ortaya çıkıyordu. Şimdi, Çeçenistan’ın alevler içinde olması, Rusya Federasyonunun bölge üzerinde tam hâkimiyet sağlayamaması, Türkiye seçeneğini yeniden gündeme getirebilecektir.
Petrol boru hattının ülkesinden geçmesiyle elde edeceği bu vazgeçilmez ekonomik çıkar yanında, siyasî yönde de Kuzey Kafkasya’da başlayacak bir özgürlük hareketinin ve Rus saldırısına karşı Çeçen direnişinin, Rusların federasyon içinde kalmaya zorladığı, bu bölgenin diğer Müslüman halklarını oluşturan, Tataristan, Başkırdistan ve Yakutistan gibi, büyük sayılabilecek özerk cumhuriyetleriyle, İnguşlara, Dağıstanlılara, Karakalpaklara, Osetinlere, Kabartaylara da sıçrayabileceğini hesaplayarak, bu endişeyle Rusya’nın Çeçenistan’a müdahale ettiği anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bilineceği üzere, Çeçenistan, Sovyet Rusya’nın dağılmasından önce Rus ordusu içinde bir hava generali olan Cahar Dudayev’in Cumhurbaşkanı seçilmesinden hemen sonra, 4 Kasım 1991 tarihinde, tek yanlı olarak bağımsızlığını ilan etmiştir. Çeçenistan’ın bu bağımsızlık hareketini, başta Rusya olmak üzere, hiçbir devlet tanımamıştır. Rusya Federasyonu, uzun süre ülkeyi meşgul eden birçok önemli sorun yüzünden, Çeçenistan konusunun üzerine hemen gidememiş; bu ülkeye ekonomik ambargo koyarak, Dudayev’i ve kurmaya çalıştığı rejimi yıkmaya çalışmıştır. Bundan sonra, bu ülkeye karşı her türlü yıkıcı yöntemin uygulandığı, Dudayev’e, karşıt güçler tarafından başarısız suikastların düzenlendiği bilinmektedir. Bunlardan bir sonuç alınamayınca, Rusya’nın, dağınık bir şekilde bulunan Dudayev karşıtlannı kışkııtıp yönlendirerek, hatta, bunlara silah sağlayarak, rejimi devirmeye gayret ettiğine dair güçlü varsayımlar ortaya çıkmıştır. Bu çabalar da başarısızlıkla sonuçlanınca, Grozni’ye, Rusya’ya ait olduklarından hiç kuşku duyulmayan, meçhul birtakım helikopterler ve uçaklar tarafından bombalar atılarak, halka gözdağı verilmeye çalışılmış; bu şekilde, Çeçenler sindirilmek istenmiştir. Bu arada, Dudayev’e muhalif güçler, Rus idarecilerinin devamlı olarak inkâr etmelerine rağmen, Rus askerleri tarafından takviye edilmiş; hatta, Çeçenler, geçen kasım ayı sonunda yaptıkları bazı çatışmalar esnasında, bu askerlerden bir kısmını esir almışlardır. Rusya Federasyonu, sonunda, kesin sonuç almak gayesiyle 11 Aralık 1994 günü, Çeçenistan’daki anayasal düzeni yeniden tesis etmek bahanesini ileri sürerek, birlikleriyle bu ülkeye müdahale etmiştir. Bu operasyona, Rusya Savunma Bakanlığına bağlı ordu birliklerinin yanı sıra, Rusya İçişleri Bakanlığına bağlı birlikleri de katılmışlardır. Son günlerde, Rus kuvvetlerinin, seçkin vurucu bölüklerle de takviye edildiği bilinmektedir.
Bu harekat, ülkemizde büyük bir kaygı ve infialle karşılanmıştır. Türkiye’nin, kendi halkına pek çok bakımdan yakın olan Çeçenlerin Rus saldırısına uğramaları karşısında üzüntü duymaması ve tepki göstermemesi zaten beklenemezdi. Şüphesiz, uluslararası hukukun getirdiği “ülkelerin iç ve dış sınırlarının değişmezliği” ilkesine, Türkiye ciddiyetle bağlıdır. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütünün aktif bir üyesi olarak, ülkemiz, Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun bu çok önemli temel ilkeden hareketle çözülmesi yönünde büyük gayret sarf etmektedir. Ayrıca, ülkemizde, zaman zaman karşılaştığımız tüm olumsuz koşullara rağmen, ısrarla sürdürdüğümüz “barış içinde bir arada yaşama ve kalkınma” anlayışımız da, bizi böyle davranmaya zorlamaktadır.
Bununla beraber, Çeçenistan’ın, Rusya’nın karşısında vermeye çalıştığı özgürlük savaşına, Çerkez, Dağıstanlı, İnguşlu, Karaçayh, Ukraynalı, Baltıklı çok sayıda gönüllünün katıldığı göz önüne alınırsa, Kuzey Kafkasya bölgesini, eski Yugoslavya gibi bir savaş alanına çevirebilecek bu olayın, çok taraflı bir çatışmaya dönüşmeden, müzakere yoluyla, barışçı ve kalıcı bir çözüme kavuşması, tarafımızdan içtenlikle arzu edilmektedir.
Çeçenlerin, aslında, tarih boyunca, komşuları Dağıstanlılar ve İnguşlarla beraber, Rus hâkimiyetine karşı savaştıkları bilinmektedir. Ruslar, Kafkasya’nın kuzeyini, yaklaşık olarak 175 yıl önce istila etmiştir; fakat, bu bölgede hiçbir zaman birlik ve beraberlik kurmayı başaramamışlardır.
Sayın milletvekilleri, operasyon başlangıcında, Rusya Federasyonu birliklerinin, Grozni’yi işgal etseler dahi, büyük bir olasılıkla, burada şiddetli bir gerilla savaşıyla karşı karşıya kalacakları ve Afganistan’da olduğu gibi, burada da’bir bataklığa saplanacakları düşünülmekteydi. Bu gerçek, her gün biraz daha su yüzüne çıkmaktadır. Çeçenistan’a saldırmış olan Rus ordusu, devamlı olarak takviyeye ve sarf ettiği tüm gayretlere karşın, küçük Çeçen ordusunu bir türlü saf dışı bırakamamaktadır.
Rus ordusunun uğradığı bu hezimetin en büyük amili, anılan ordunun, eğitim seviyesinin düşük ve moralinin bozuk olmasıdır. Grozni’de zaman zaman göğüs göğüse cereyan eden çarpışmalar sonucunda ölen Rus arkerlerinin sayısının 2 bin civarında olduğu söylenmektedir. En son olarak, Rus kuvvetlerinin tümgeneral rütbesinde olan komutanının da, bu savaşta yaşamını yitirdiği anlaşılmaktadır. Çatışmalar esnasında, 2 bin kadar Çeçen vatandaşının da hayatlarını kaybettiklerine dair haberler alınmaktadır.
Rusya Federasyonu Ekonomi Bakanının açıklamasına göre, savaş sonrası, kısmen yıkılmış olan Çeçenistan’ın yeniden inşası için 32 trilyon Türk Lirasına ihtiyaç duyulmaktadır; buna, ülkedeki, tahrip edilmiş olan petrol sanayiinin inşası dahil değildir; bu da eklendiğinde, maliyetin daha ağır olacağı düşünülmektedir. Bu, zaten zor durumda olan 1995 Rusya bütçesi göz önüne alındığında, hiç şüphesiz, büyük ekonomik ve siyasî çalkantılar yaratacak, hatta, Sayın Yeltsin’in siyasî sonunu dahi getirebilecek bir gelişme olabilecektir.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, müdahalenin ilk günlerinde, İnguşistan ve Dağıstan üzerinden Çeçenistan’a doğru harekete geçen Rus birliklerinin, Müslüman İnguş ve Dağıstan halkları tarafından engellendiği ve bu operasyon esnasında ölümle sonuçlanan çatışmalar olduğu göz önüne alınırsa, savaşın süratle kızışmasının ve bölgedeki diğer Müslüman halklara sirayet etmesinin ihtimal dahilinde olduğu da anlaşılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu şekilde, Rusya Federasyon mozaiğinin büyük zarar göreceği ve bölgede çok kan akacağı kuşkusuzdur. Ayrıca, istikrarsız bir Rusya, dünyaya da, Türkiye’ye de bir fayda sağlamayacaktır. Böyle bir durum karşısında, dünya dengelerini sarsabilecek daha olumsuz şeylerin ortaya çıkması kaçınılmaz olabilecektir.
Sayın milletvekilleri, Batı uygarlığı için, temel insan haklarına saygılı olma kavramı, çeşitli olayların gerisinde yatan çıkarlara göre değişebilen bir ilke değilse; bu vahim olay, Rusya’nın bir iç sorunu olarak düşünülse dahi, masum insanların zarar görmesine, dünya kayıtsız kalmamalıdır.
Böyle bir durum, en başta yaşam hakkı olmak üzere, insan haklarına aykırı olduğu gibi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü çerçevesinde üstlenilmiş yükümlülüklere de ters düşmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız, Çeçenistan’a karşı girişilmiş olan askerî operasyonun meydana getirdiği durumun tehlikelerine işaret ederek, konuya barışçı ve kalıcı bir çözüm bulunması, bunun için de öncelikle bir ateşkesin sağlanması için, Rusya Federasyonundaki yüksek muhatapları nezdinde gerekli dostane ikazları yapmışlardır. Bunun dışında, Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamalarda, Çeçenistan’daki çatışmaların devamından üzüntü duyulduğu; sivil halkta büyük can kaybına yol açan müdahalenin şiddetle kınandığı, siyasî çözüme ulaşacak yolların tamamen kapanmasının bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyebileceği; bu bakımdan, ateşkes ilanının zarurî hale geldiği; askerî harekâtı başlatmış olan Rusya Federasyonunun, barışçı çözüme ulaşmak için gerekli girişimi de başlatabileceği ifade edilmiştir.
Bunun haricinde, Hükümetimiz -Kızılay vasıtasıyla- sığınmacıların gereksinimlerini karşılamak üzere, Çeçenistan’a insanî yardım gönderme gayreti içinde olmuştur. Bu amaçla, Kızılay tarafından sağlanan 11 tonluk çeşitli gıda malzemesi, ilaç ye tıbbî malzemeyle, giyecek, battaniye ve çadırdan oluşan yardım malzemesi, Türk Hava Kuvvetlerine ait bir nakliye uçağıyla Kuzey Osetya’daki Beslan Havaalanına gönderilmiştir.
Başta ABD olmak üzere, Batılı ülkeler, müdahalenin başlangıcında, aynı Bosna-Hersek’te takındıkları tutum gibi duruma seyirci kalmışlar ve olayı, Rusya Federasyonunun bir iç işi olarak görmüşlerdir.
Rusya’daki demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinin teminatı olarak kabul ettikleri Sayın Yeltsin’i kayırma ve kollama çabası içinde olan bu ülke temsilcileri, verdikleri bazı beyanatlarla, belki, Moskova’nın, şiddeti tırmandırma politikasına da alet olmuşlardır.
Bununla beraber, kanlı savaşın gittikçe şiddetlenmesi karşısında, Batılı devletler de suskunluklarını terk etmeye ve gittikçe güçlenen tepkiler göstermeye başlamışlardır. Fransa, Almanya, İtalya, konunun, AGİK çerçevesinde ele alınabileceğini düşündüklerini söylemişler, İngiltere ise güç kullanımının durdurularak, müzakere yoluyla, konuya barışçı bir çözüm bulunmasını istemiştir.
Aralarında bazı İslam ülkelerinin de bulunduğu daha birçok devlet, soruna, görüşmeler yoluyla bir çözüm bulunabilmesi için, Rusya Federasyonuna telkin ve tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Yukarıda sıralanan tepkilerden anlaşılacağı üzere, tüm dünyanın ortak dileği, Yeltsin’in, demokratik güçlerin sesine kulak verip, akılcı yolu bularak, Rusya’yı siyasal ve ekonomik bir bataklığa sürüklemekten vazgeçmesidir.
Ayrıca, son zamanlarda, Moskova’da, Çeçenistan’a müdahale konusunda, Sayın Yeltsin’e karşı, sivil ve askerî kesimde şiddetli bir muhalefetin oluştuğu ve ciddi tepkilerin doğduğu görülmektedir. Yeltsin’in, ilk defa, bir krizde bu derece yalnız kaldığı gözlenmektedir. Rusya Federasyonu, askerî müdahaleye giriştiğinde, bu operasyonu 48 saat gibi çok kısa bir zamanda tamamlayabileceğini tasarlamakta idi. Şimdiye kadar aradan geçen yaklaşık bir aylık zaman sürecinde, Çeçen halkının azimli direnci kınlamamış, mücadelenin Rusya açısından pek kolay olmayacağı ve muhtemelen daha uzun zaman alacağı anlaşılmıştır.
Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, Rusların çok çekindiği güçlü Çeçen mafyasının da, özel vurucu timler vasıtasıyla şiddet eylemlerine başvurarak Rusya’nın altını üstüne getirebilecek imkânlara sahip olduğu bilinmektedir. Moskova’da şimdiden bu konuda güvenlik önlemleri alınmaya çalışıldığı duyulmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bütün bu aleyhteki faktörlere karşın, Yeltsin’in, bu müdahaleden vazgeçerek -olağanüstü koşullar ortaya çıkmazsa- kuvvetlerini geriye çekeceğini düşünmek pek de olası görülmemektedir.
Hatırlanacağı üzere, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra onun mirasçısı olan Rusya Federasyonu, eski “Brejnev Doktrinini” anımsatan “yakın çevre” politikasıyla, ülkenin eski coğrafyası üzerinde yeniden hâkimiyet kurma çabalarına girmiştir. Yeltsin’i iktidarda tutmaya çalışan, başta ABD yönetimi olmak üzere, Batılı ülkeler de, Türkiye’nin, zaman zaman yaptığı uyarılara karşın, bu sivri çıkışlara, maalesef göz yummuşlardır.
Bu planın parçaları olarak, Rusya’nın, özellikle Kafkasya’da askeri üsler kurma, sınırlara Rus askerleri yerleştirme gibi operasyonlara başvurduğu görülmüştür.
Bu cümleden olmak üzere, Rusya Federasyonu, AKKA Anlaşması uyarınca, Kafkasya’da yüklenmiş olduğu sorumlulukları da yerine getirmeyi arzu etmediğini ifade etmiş ve bu bölgedeki motorize silahlı gücünü artırmak istediğini bildirmiştir.
Moskova’nın, Birleşmiş Milletler Örgütünün üyeleri olan bağımsız devletlere karşı, bu açık niyet ve hedeflerini gerçekleştirebilmek için çaba sarf ettiği bilindiğinden; hukuken, kendi sınırları içinde bulunan Çeçenistan önünde başka türlü hareket etmesini beklemek olanaksızdır.
Çeçenistan’da gelişen olaylar karşısında, Türk Halkı olarak ne kadar duyarlı ve duygusal olursak olalım, Hükümetimizin, bu konuda, maceradan uzak, itidalli ve dengeli bir politika izlemesi gerekmektedir. Türkiye’nin beş asrı aşkın bir süredir kuzey komşusu Rusya ile dostane ilişkileri bulunmaktadır. Bu ülkeyle, dış ticaretimiz 2 milyar dolar civarına yükselmiş bulunmaktadır. Müteahhitlerimizin, Rusya Federasyonunda 4,5 milyar dolara ulaşan inşaat işlerini yüklenmiş oldukları bilinmektedir. Ayrıca, resmî dış ticaret kayıtlarında görünmemekle beraber, ülkemizden, Rusya Federasyonuna, birkaç milyar dolarla ifade edilen, bavul ticareti yapıldığı da bilinmektedir. Hükümetimiz, çok değer verdiğimiz bu ilişkileri, ekonomik, ticarî ve kültürel boyutlarıyla, çeşitli sahalara yayarak, zaman içinde daha da geliştirmeye gayret etmektedir.
Son yıllar zarfında bağımsızlıklarını kazanmış Orta Asya ülkeleriyle yakınlaşmaya çalışmamız, Rusya Federasyonu aleyhine bir hareketmiş gibi algılanmamalıdır. Tam tersine, bizim, evrensel banş anlayışımız çerçevesinde, Rusya Federasyonu ile olan dostluğumuzu zedelemekten, Orta Asya’daki ve bölgedeki kardeşlerimizle yakın ilişkilerimizi pekiştirebileceğimizi ve bu iki ayrı şeyi bir arada başarıyla gerçekleştirebileceğimizi düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, bu amaç doğrultusunda, kültür birliği içerisinde olduğumuz Çeçenistan Halkının tüm acılarını, halk olarak bütün kalbimizle paylaşıyor ve bu meseleye, kan dökülmeden, barışçı bir çözüm bulunmasını, SHP Grubu adına içtenlikle diliyor ve Türkiye’nin, diplomatik sahada girişimlerini ısrarla devam ettirmesi gerektiğine de inanıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Sayın Başkana ve Yüce Heyetinize, SHP Grubu adına saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Ekmen, teşekkür ederim.
ALÎ İBRAHİM TUTU (Erzincan) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Tutu, anlaşılıyor ki, ciddî bir hazırlık yapmışsınız; ama, ne yazık ki, İçtüzük, size söz vermemi engelliyor.
CENGİZ BULUT (İzmir) – Sayın Başkan, şahıslan adına söz verecek misiniz?
BAŞKAN – Efendim, Sayın İbrahim Kumaş ile Sayın Cengiz Bulut’a, şahısları adına söz vereceğim. Buyurun Sayın Bakan. (Alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri, şahsım ve Hükümetimiz adına selamlıyorum. Çeçenistan sorunuyla ilgili olarak, iki gündür, düşüncelerini, eleştirilerini, görüşlerini ve telkinlerini açıklayan sayın milletvekillerimize en içten şükranlarımı sunuyorum.
Önce, şu anda, Meclis iç televizyon şebekesinde görüşmeleri izlemekte olan Dışişleri Bakanlığı mensuplannın durumuna ilişkin olarak yapmış olduğu açıklama nedeniyle, Sayın Ergüder’e şükranlanmı sunuyorum.
HALİL ORHAN ERGÜDER (İstanbul) – Estağfurullah… Estağfurullah efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, ilginç, önemli, yararlı düşünceler ortaya atıldı. Tümünün değerlendirmesini yapma durumunda değilim; ancak, kimi milletvekillerimizin, Hükümetimize, bu konuda yöneltmiş oldukları eleştirilere yönelik düştlncelerimi özetle bilgilerinize sunacağım.
Her şeyden önce, Çeçenistan’da, Kafkasya’da yaşanan olaylar, olayların taraftarıyla ilgili olarak, son derece ilginç bir çözümlemeyi ortaya koyan Sayın Şemsek’e teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Kırış, Hükümetimizin, Çcçenistan sorununu, Rusya Federasyonunun iç işi olarak gördüğünü ifade ederek, bir eleştiri getirdi. Bu, doğru değil.
Sayın Kırış, Hükümetimizin böyle bir değerlendirmesi ve böyle bir açıklaması olmadı. Hükümetimiz, bugüne kadar, Çcçenistan sorunuyla ilgili olarak, 10 adet bildiri yayınlamıştır. Ayrıca, konuya ilişkin olarak, Hükümet mensuplarının, değişik tarihlerde demeçleri televizyon kanallarında ve basında yer almıştır; ama, bunların hiçbirinde, hiçbir Hükümet mensubu, Çeçenistan konusunun, Rusya’nın iç işi olduğuna ilişkin, iç sorunu olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapmamışlardır. Hükümet bildirilerinde de böyle bir görüşe yer verilmemiştir.
Başka ülkelerin bu tür değerlendirmeleri oldu. Dün ve bugün, konuya ilişkin düşüncelerini açıklayan sayın milletvekilleri, dış dünyanın, Avrupa’nın, Amerika Birleşik Devletlerinin konuya nasıl yaklaştıklarını ifade ettiler, oralarda, değişen tarihlerde farklılık taşımakla birlikte, Sayın Kırış’ın ifade ettikleri gibi “bu sorun Rusya’nın iç sorunudur” diyenler oldu; ama, Türkiye konuyu böyle görmedi; bildirilerimizde bu görüşe yer verilmedi, Hükümet mensupları bu tür düşünceleri dile getirmediler. Bunu dememiz zaten olanaklı değil. Zaten, böyle bir değerlendirme yapmamız söz konusu olamaz.
Hemen yakınımızda, yakın çevremizde, 325 bin insan, yaşanan olaylar nedeniyle, savaş nedeniyle yer değiştirmiş, memleketini terk etmiş, başka yerlere göç etmiş. Her şeyden önce, bu nedenle bunu Rusya’nın iç işi olarak göremeyiz. Ayrıca, dün ve bugün burada ifade edildi; Çeçenlerle, Çeçenistan’la, Türkiye’nin ve halkımızın akrabalık ilişkileri bulunmaktadır, kültürel ilişkileri bulunmaktadır.
O nedenle de biz konuya uzak kalamazdık, o nedenle de konuyu bir başka ülkenin iç işi olarak göremezdik., Biz onu demedik; ama, bu vesileyle ya da başka gerekçelerle, her zaman, Rusya Federasyonunun toprak bütünlüğünden yana olduğumuzu ifade ettik. Kuşkusuz, komşularımızın toprak bütünlüğünden yanayız. Komşularımızın, başka ülkelerin bizim toprak bütünlüğümüze saygı göstermeleri, her şeyden önce, bizim de onların toprak bütünlüğüne saygı göstermemizle olanaklıdır.
Bir başka konu, Türkiye’nin, bu konuda, bütün dünyayla birlikte hareket etme tercihini sergilemesidir. Sayın milletvekilleri, Sayın Kırış’ın bu doğrultuda da bir eleştirisi oldu. Kuşkusuz, Hükümetimizin, devletimizin, çeşitli davranışları planlarken, çeşitli yaklaşımları sergilerken, dünya devletlerinin, uluslararası kuruluşların yaklaşımlarını göz önünde bulundurması gerekmektedir; ancak, bu konuda, Çeçenistan sorunuyla ilgili olarak, Türkiye’nin tavrını, Türkiye, dünya devletleriyle birlikte davranacaktır şeklinde tanımlayan bir demeç verilmiş değildir.
Sayın Kırış, bu demeç, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından, başka vesilelerle, başka nedenlerle ifade edilmiştir. Bu demeç, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bu konuyla ilgili olarak verilmiş değildir. Aslında, Sayın Cumhurbaşkanımız, bu demeciyle, Türkiye’nin, çeşitli konulardaki yaklaşımlarını planlarken, komşularının, dostlarının görüşlerini göz önünde bulundurması zorunluluğuna işaret etmiştir. Kaldı ki, bu, yalnızca şimdiki Sayın Cumhurbaşkanımızın değerlendirmesi değildir.
Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un, bana, Atatürk’ün 1923 yılında yaptığı bir konuşmaya ilişkin olarak verdiği notu bilgilerinize sunmak isterim.
Tarih 1923… Son derece ilginç bir değerlendirme…
Atatürk şöyle diyor: “Efendiler, biz, Türkiye Halkı, insanlıktan uzaklaşarak, başlı başımıza yaşayamayız; bütün dünyayla, bütün insanlarla beraber yaşarız ve yürürüz ve hiç olmazsa, onlarla bir hizada yürümeye mecburuz.”
Kuşkusuz, bu, başka mülahazalarla yapılmış olan bir değerlendirmedir; ama, ilk cumhurbaşkanımızdan bugüne kadar, bu tür değerlendirmeler, devletimizin başındaki kişiler tarafından yapılmıştır ve yapılması doğaldır.
Sayın Şener, konuşmasında, Türkiye’nin, Rusya Federasyonunda yaşanan insan haklan ihlallerini neden uluslararası platformlara taşımadığını sordu ve bu doğrultuda bir davranışın sergilenmesinin gerekli olduğunu ifade etti. Aslında, bu, doğru bir bilgilendirme değil.
Sayın Şener, Türkiye, 20 Aralıkta AGİT’e konuyu getirmiştir. Daimi Temsilcimiz Sayın Hikmet Alp, 20 Aralıkta Viyana’da, AGİT toplantısında, Türkiye’nin, Rusya Federasyonunda insan hakları ihlalleri olduğuna ilişkin iddiasını açıklamıştır. Toplantıya gelmeden önce benzer bir değerlendirme yapan Avrupa Birliği ülkeleri, konunun AGİT’e taşınmasının uygun olmayacağını düşünmüşler; ama, Türkiye’nin bu kararlı tavrı nedeniyle, Türkiyenin, 20 Aralıkta konuyu AGİT’e taşıması nedeniyle, Avrupa Birliği üyesi ülkeler de, Türkiye’nin bu tavrına uyarak, eleştirilerini sergileme durumunda olmuşlardır. 20 Aralıkta Viyana’da, AGİT’e taşıdığımız konu, yarın yine aynı kuruluşta ele alınacaktır, değerlendirilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Şener’in bir başka iddiası, Türkiye’nin Çcçenistan’a yardımının çok mütevazı sınırlar içinde kaldığı şeklinde olmuştur. 3 Nisan itibariyle, 325 bin Çeçen, sığınmacı durumuna gelmiştir. Grozni’de çok büyük bir boşalma oldu doğal olarak; 400 bin nüfusu olan Grozni’de bugün yaşayanların, yaşamaya çalışanların sayısının 150-200 bin arasında olduğu sanılmaktadır.
200 bin ÇeÇen, Çeçenistan’ın değişik yerlerinde sığınmacı durumuna gelmiştir; 80 bin Çeçen İnguş bölgesinde, 30 bin Çeçen Dağıstan’da, 15 bin Çeçen de başka yerlerde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu, 3 Ocak itibariyle bize ulaşan bilgilerin dökümüdür. Kolay kolay istatistik! bilgilerin elde edilmesi söz konusu olmamaktadır; ama, yaşanan ağır olaylar nedeniyle, bu sayının hızla arttığı da bilinmektedir.
Bizim, öncelikle sığınmacılara, 325 bin Çeçene, ayrıca bulundukları yerlerde yaşayan ve Rusya’nın almış olduğu kararlar nedeniyle, sınırların kapatılması nedeniyle, gereksinmelerini karşılayamayan öteki Çeçen kardeşlerimize, kuşkusuz, yardım ulaştırma zorunluluğumuz var; ama, Türkiyenin ulaştırdığı ve ulaştırma durumunda olduğu yardım miktarını hangi ölçülere göre değerlendireceğiz; bunu, nasıl tartılayacağız; bir yardımın mütevazı olup olmadığının ölçüsü ne? 5 Ocakta bir C-130, 11 tonluk yardım malzemesini taşıdı; bunun, 8 tonu gıda malzemesi, 1 tonu ilaç, 2 tonu battaniye ve çadırdan oluşmakta. Yarın, bir başka C-130, yine 11-12 tonluk yardım malzemesini oraya taşıyacaktır. (RP sıralarından gürültüler “Yerine ulaşıyor mu?” sesleri)
Değerli arkadaşlarım, yerine gidecek; hiç korkmayın. Başkaları, Bosna’ya yardımı yerine götürmediler…
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Yani, de demek istiyorsun!..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- …ama, bu yardım yerine gidecektir; en ufak kuşkunuz olmasın.
AHMET REMZİ HATİP (Konya) – Başkaları kim?!.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Ne demek istiyorsun?!.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)– Değerli arkadaşlarım… (RP sıralarından gürültüler)
ÖMER EKİNCİ (Ankara) – Ayıp, ayıp!..
BAŞKAN-Efendim, “başkaları” sözünden niye alınıyorsunuz?!.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Ne demek yani, ne demek?!.
BAŞKAN – Sayın Asiltürk, niçin alınıyorsunuz efendim?! Herhangi bir parti demedi ki… Lütfen!..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)– Değerli arkadaşlarım (RP sıralarından gürültüler) yardımın yerine ulaştırılması için, Türkiye, gerekli her türlü önlemi almıştır, almaktadır da…
HÜSEYİN ERDAL (Yozgat) – Niye konuşturuyorsun Sayın Başkan?!. Bosnaya değil, nereye gönderilmiş?.. Vesikayı göstersin!
BAŞKAN – Efendim, lütfen oturun!.. Başkaları siz misiniz?.. Başkaları siz misiniz?..
Sayın Bakan, devam edin efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Birinci yardım paketinin dağıtılması konusunda, gerçekten, burada görüşlerini, düşüncelerini ifade eden sayın milletvekîllerimizin belirttikleri gibi, bazı kaygılar ortaya çıkmıştır; ancak, yardımın, gerçekten yerine ulaştırılabilmesi için, yardımın başka kaynaklara kaptmlmaması için gerekli önlemler alınmaktadır. Birleşmiş Milletler, özellikle yarınki yardım paketinin dağıtılmasında devreye girecektir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Şener’in bir başka bilgisini daha, izniyle düzeltmek istiyorum.
HACI FİLİZ (Kırıkkale) – Bosna’dan bahset…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Hayır, Bosna’dan bahsetmeyeceğim.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – İSKİ’den bahset o zaman..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Sayın Şener’in düzeltmek istediğim bilgisi şu: Burada, kendilerine sunmuş olduğumuz ve ellerine geç ulaştığını ifade ettikleri bilgi notuna yollamada bulunarak “aslında, Çeçenistan’ın hiçbir ülke tarafından tanınmadığına ilişkin değerlendirmenin doğru olmadığını, Çeçenistan’ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından tanındığını, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin de Çeçenistan tarafından tanındığını” ifade ettiler. Kuşkusuz, bu konuda, hepimizin gönlünde olan çözüm ayrı olabilir. Biz, orada, yalnızca bir durum saptamasında bulunduk. Çeçenistan konusunda bir görüşme yapılırken Dışişleri Bakanlığının görevi, sayın milletvekillerine doğru bilgiyi, gerçekçi bilgiyi ulaştırmaktı; biz de onu yapmaya çalıştık.
Değerli arkadaşlarım, bu bilgiyi tekrar ediyorum. Çeçenistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından tanınmış değildir, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de Çeçenistan tarafından tanınmış değildir. Tanınmalı mıydı, o ayrı bir olay. Çeçenistan, öteki ülkeler tarafından da tanınmalı mıydı?..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, dünyanın öteki ülkeleri tarafından tanınmalı mıydı? Kuşkusuz, bu konudaki düşüncelerimiz çok açık; ama, bir durum saptaması yapıyorum; durum budur.
Anavatan Partisi Grubu adına düşüncelerini açıklayan Sayın Mehmet Çevik, en önemli tartışma konularından birisi olarak, Rusya Federasyonunun Avrupa Konseyine üyeliğini Türkiye’nin neden desteklediği olduğunu söyledi. Sayın Kâmran İnan, 27 Aralıkta burada, Çeçenistan sorunuyla ilgili olarak yaptığımız öngörüşmede böyle bir eleştiri getirmişti; neden, Türkiye, Rusya Federasyonunun Avrupa Konseyine üyeliğini desteklemektedir…
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, Rusya’nın demokratik yapılanmasından yanadır. Türkiye, Rusya’nın reformist kurumlar oluşturmasından yanadır. Türkiye, Rusya’da, insan haklan ihlallerinin, kuşkusuz, olmaması gerektiğini düşünmektedir ve Rusya’da böyle bir yapılanmayı desteklemektedir.
Böyle bir Rusya’nın; insan haklan ihlallerinin olmadığı, demokratik yapılanmanın olduğu reformist bir Rusya’nın, Avrupa Konseyine ve öteki uluslararası kuruluşlara girmesinden yanadır.
Bu, hem Rusya halkları için hem Rusya’da yaşayanlar için hem bizim için, ulusumuz için hem Kafkasya için hem insanlık için son derecede yararlı bir gelişme olacaktır.
Sayın Şener, aslında, bizim, bakılmasını istediğimiz pencere de budur. 18 Aralıkta bu görüşünüzü dile getirdiniz, 27 Aralıkta bu görüşünüzü tekrar ettiniz, dün tekrar ifade ettiniz. Bablması gereken ortak pencere budur, böyle bakılabilmelidir; ancak, Rusya Federasyonunun Avrupa Konseyine üyeliği konusu -Sayın İnan’a ve Sayın Çevik’e, öncelikle bilgi olarak sunmak istiyorum- Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine gelmiş değildir, yani, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine gelmiş de, Türkiyede buna “evet” demiş değildir. Konu, görüşülmedi bile.
Ayrıca, Sayın Çevik’in ve sayın milletvekillerimizin bilgisine şu hususu sunmakta da yarar görüyorum: Dün, 30 Ocakta Avrupa Konseyinde yapılacak toplantının hazırlığı niteliğinde bir toplantı yapıldı. Burada, çeşitli konular görüşüldü. Bu arada, Çeçenistan konusu da ele alındı ve 30 Ocakta Avrupa Konseyinde yapılacak asamblenin toplantısına, Çeçenistan konusunun öncelikle getirilrriesi ve konunun orada tartışılması karara bağlandı. Ayrıca, Rusya’nın tam üyelik müracaatıyla ilgili tüm işlemlerinin durdurulması da karar altına alındı.
Sayın milletvekilleri, karşılaştığımız sorunların çözümünde, yalmzca içimizden geçeni, gönlümüzde yatanı esas olarak alamayız. Yurtiçi siyasette de, dış siyasette de, yapılabilecek olanları gerçekçi bir biçimde görmek ve konuyu kendi çıkarlarımız açısından, ulusumuzun çıkarları açısından görmek ve uygulamaya koymak durumundayız. Gönlümüzden geçenler ile gerçek durumun önümüze koyduğu tablo arasında çok ciddî farklılıklar olabilmektedir. Keşke, gönlümüzden geçeni uygulayabilsek, keşke içimizden geleni uygulamaya koyabilsek.
HÜSEYİN ERDAL (Yozgat) – Amerika mı izin vermiyor?!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Ancak, burada, tartışmalar yaparak ya da gönlümüzden geçeni -aynı gönlü taşıdığımızı düşünerek söylüyorum, umarım yanılmıyorumdur- içimizden geçeni, gönlümüzde olanı ortaya koyarak, sorunu, belli bir noktaya taşıyamayız.
Sayın milletvekilleri, Çeçenistan ile ilgili tartışmalar yapılırken, grup sözcüleri, milletvekili arkadaşlarımız, kimi karşılaştırmaları yaptılar. Yugoslavya Federasyonu ile Rusya Federasyonu karşılaştınldı; Sovyetler Birliği yapılanması ile Rusya Federasyonu arasındaki farklılıklar ortaya konulmaya çalışıldı. Kimi sayın milletvekillerimiz, Güney Kafkasya’daki bağımsız cumhuriyetlerin ayrıldığını ve oradan hareketle, benzer bir durumun, tartıştığımız konu açısından da söz konusu olabileceğini iddia ettiler.
Durum şöyle: Sovyetler Birliğini kuran bağımsız cumhuriyetler, Sovyetler Birliği Anayasası uyarınca ayrılmışlardır. Sovyetler Birliği Anayasası, kurucu cumhuriyetlere böyle bir olanağı sağlamıştır; ama, tartıştığımız konu, Sovyetler Birliği değil, Rusya Federasyonu. Rusya Federasyonu Anayasası, böyle bir olanağı getirmemekte. Peki Yugoslavya Anayasasının durumu ne?.. Yugoslavya Anayasasına göre, örneğin, Makedonya’nın ayrılması olanaklı mıydı; Bosna-Hersek’in ayrılması olanaklı mıydı; neden onlar ayrılıyor da Çeçenistan ayrılamıyor?..
Sayın milletvekilleri, Yugoslavya Federasyonu’nun Anayasası, Sovyetler Birliği Federasyonunun Anayasasına, yani kurucu cumhuriyetlerin ayrılmalarına olanak sağlayan Anayasaya benzemektedir. Rusya Federasyonu Anayasası ile Yugoslavya Federasyonunun ya da eski Yugoslavya’nın Anayasasının birbiriyle karıştırılmaması gerekmektedir. Bu, uluslararası metinlerin önümüze koyduğu gerçek. Bu, hoşumuza gitmeyebilir, bunu uygun bulmayabiliriz, doğru bulmayabiliriz, bunun değiştirilmesi için de çaba sarf edilebilir; o, başka; ama, önümüzdeki vakıa bu ve bu vakıayı çok iyi yorumlayarak, gerekli uygulamaları devreye sokmak durmundayız.
Sayın milletvekilleri, Hükümetimizin, olayların başlamasından önce, gelen duyumlara göre, gelen duyumlara dayalı olarak, ortaya çıkması muhtemel bir işgal olayının ya da bir müdahaje olayının önlenmesi doğrultusunda girişimleri olmuştur. Hükümetimiz, işgalin hemen ardından, dünyada bu olayı çok açık bir biçimde kınayan ilk ülke olmuştur.
Kuşkusuz kınama karın doyurmuyor; bunu biliyorum; sert demeçler verilmesinin de çok fazla bir anlamı yok; tıpkı, burada, yüksek sesle konuşarak “Türkiye aktif bir dış politika izlemelidir” denilmesinin anlamı olmadığı gibi…
BAHADDİN ELÇÎ (Bayburt) – Çok anlamı var.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)– Sesinizin yükselmesi ya da bir düşünceyi yüksek sesle ifade etmeniz, düşüncenizi anlamlı kılmaz.
Verilen demeçler de, kuşkusuz, Türkiye’nin görevini gereği gibi yerine getirdiği anlamına gelmez; ama, başlangıçtan bu yana, özellikle dünya kamuoyunun harekete geçirilmesi için, Türkiye, çok kararlı bir tavır sergilemiştir, demeçler vermiştir ve daha önemlisi, yabancı ülkelerdeki görevlilerini -Rusya Federasyonu dahil- o ülkelerin yöneticileriyle ilişki içine geçirererek, onları uyarmalarını, Türkiye’nin görüşlerini onlara anlatmalarını sağlayarak, gücü ölçüsünde, konumu ölçüsünde, uluslararası ölçekte bir karşı görüşün ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.
Bunların tümünü, şimdi ortaya çıkmış olan -sayın milletvekillerimizin, sayın sözcülerimizin ifade ettikleri- tepkileri, Türkiye’nin çabalarıyla elde ettiğimizi, kuşkusuz söyleme durumunda değilim.
Sayın milletvekilleri, bunun ölçülmesi de güç; ancak, sanırım, karınca kararınca, Türkiye’nin de, bu tepkilerin ortaya çıkmasında belli katkıları olmuştur. Sayın milletvekillerimiz bunları sıraladılar; ben tekrar etmek istemiyorum; özellikle, Sayın Şemsek, Avrupa’daki, Rusya Federasyonu içerisindeki tepkileri dile getirdi; ancak, ben, bunlardan bazılarını -Sayın Başkanım, izin verirseniz- kısaca çok kısa olarak, sayın milletvekillerimizin bilgisine sunmak istiyorum.
Bir defa, şu, açıklıkla görülmüştür ki, Rusya’daki tüm reformist güçler, tüm demokratik güçler, Rusya Federasyonunun bu uygulamasına karşıdırlar. Sayın Başkan Yeltsin’in, son yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, bu uygulamasıyla ilgili olarak Rusya halkından gördüğü destek yüzde 13 dolaylarındadır. Eski başbakanlar tepki göstermekte. Gaydar’ın demeçleri burada dile getirildi.
Yeltsin’in insan hakları danışmanı Kovalyov’un, Grozni’de yaşadıktan sonra, dönüşte Moskova’da verdiği demeç burada dile getirildi. Rusya’nın 14 üncü Ordu Komutanının -Sayın Şemsek ifade etmişti- Moldova’daki 14 üncü Ordu Komutanı General Lebed’in tepkisi de ifade edildi. General Lebed “bu karar yanlıştır” diyor. 14 üncü Ordu Komutanı “ben bu kararın yanlışlığı nedeniyle Çeçenistan’a asker göndermeyeceğim” diyor; kendi askerlerinden, Çeçenistan’a kaydırma yapmayacağını açık bir biçimde ifade ediyor.
Değerli arkadaşlarım, 11 Ocakta Duma’da, libarellerin, demokratların konuya yönelik bir girişimleri oldu. Maalesef, oradan, istenilen sonuçlar alınamadı; ama, bir adalet bakanı, Rusya Federasyonunun Adalet Bakanı, yaşanan olaylar nedeniyle görevinden istifa etti.
AHMET DERİN (Kütahya) – Bravo sosyal demokratlara!..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN (Devamla)- Değerli arkadaşlarım, aslında, bizim, dünyada ortaya çıkmış olan bu tepkilerin dışında, dost bildiğimiz, kardeş bildiğimiz ülkelerin, bize yakın olan uluslararası kuruluşların harekete geçirilmesi doğrultusunda çabalarımız oldu. İslam Konferansı Örgütünün Sayın Genel Sekreteriyle bizzat ben görüştüm; Libya Dışişleri Bakanıyla görüştüm İslam Konferansı Örgütü dönem başkanı Fas’ın bu konuda harekete geçmesi için girişimlerimiz oldu; New York’ta, İslam Konferansı Örgütüne üye ülkelerin daimî temsilcilerinin bir araya gelerek konuyu değerlendirmeleri ve dünya kamuoyunu harekete geçirme doğrultusunda etkinlik sergilemeleri sağlandı. Bunların tümünün -biraz önce çok özetle ifade etmeye çalıştığım tepkilerin ortaya çıkması açısından- büyük bir ağırlık taşıdığını ifade etmek isterim.
Dış siyasette, her şeyin açıklıkla anlatılması, her şeyin çok rahatlıkla ifade edilmesi söz konusu olmayabilir; demeçler, girişimler, başlıbaşına çok fazla anlam taşımayabilir. Aslında, bizim asıl olarak yapmak istediğimiz şey, yaşanan olayların aşılabilmesi için, kanın durdurulabilmesi için, ıstırapların dindirilebilmesi için, taraflarla ilişki kurarak -demeç vermenin dışında, yardım göndermenin dışında- yapabileceklerimizi gerçekçi bir biçimde saptamanın araştırılması olmuştur; hâlâ bu çaba içindeyiz.
Sayın milletvekilleri, bu aşamada sizlere sunabileceğim bilgi bu; ama, burada, daha ileri sonuçların elde edilmesi söz konusu olduğunda, onu da ivedilikle bilgilerinize sunacağımı arz ediyorum ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (SHP ve DYP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum…
BAŞKAN – Efendim, mühim bir şeyse yerinizden alayım; çünkü, biliyorsunuz; bu, usul değildir.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Mühim bir şey, çok önemli…
BAŞKAN – Evet.
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla, Çeçenistan, çocukları ve kadınları için Türkiye’den geçici sığınma hakkı istedi. Hükümetimiz bu konuda ne gibi bir karar verdi? Bu çok önemli ve oraya en büyük destek de bu. İkincisi de, Atatürk’ün, Türkiye Halkıyla ilgili olarak 1923’te söylediği sözlerin, bu konuşmayla, Çeçenistan’la ne ilgisi var; onu anlayamadım; bir de onu açıklayabilirler mi?
ALİ İBRAHİM TUTU (Erzincan) – Dam başında saksağan, vur beline kazmayı…
IŞIN ÇELEBİ (İzmir) – Hiç değilse, sorumun birinci kısmına cevap versin.
BAŞKAN – Sayın Bakan gerekirse şimdi size yazılı cevap gönderir; yalnız, “Türkiye Halkı” meselesiyle ilgili ben de notumu aldım. Sayın Bakan, “Türkiye Halkı” meselesini, daha evvel basında söylediği manada söylemedi. Dikkatle dinledim. Yani, Atatürk de o zaman, “Türkiye Halkı dünyada yalnız başına yaşayamaz, etrafını kollamak…” manasında diye; dikkat ettim ona.
Buyurun Sayın Kumaş.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade etseydiniz, Sayın Bakan cevap verecekti…
BAŞKAN – Zorla konuşturmak benim hakkım olsa, zorla sustururum… Bakın, konuşuyorsunuz… (Gülüşmeler)
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Sayın Bakan konuşmaya talip.
HÜSEYİN ERDAL (Yozgat) – Sayın Başkan, konuşan Türkiye’ye ne oldu?
İBRAHİM KUMAŞ (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi, Millet Partisi ve şahsım adına, saygıyla selamlarım.
Çeçenistan ile ilgili verilmiş bulunan bu genel görüşme önergesini vermiş olan arkadaşlara teşekkür eder, bu görüşmelerin Çeçenistan’ın kurtuluşuna, mazlum insanların kurtuluşuna vesile olmasını diler; tekrar, hepinize saygılar sunarım.
Sovyet Rusya dağıldıktan sonra, malumunuz, birtakım ülkeler bağımsız hale geldi. Daha sonra, Rusya Federasyonu, 82 özerk cumhuriyetten meydana geldi. Bunlardan birisi de Çeçenistan.
Çeçenistan, 19 bin kilometrekare büyüklüğünde, 1 milyon 300 bin nüfusu olan bir ülke. Ekim 1991’de, seçimle, Dudayev -Ruslar, biliyorsunuz, isimlerini değiştirdi bu insanların; asıl adı Cevher Duaoğlu- yüzde 85 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. 4 Kasım 1991’de bağımsızlığını ilan ettiler. 11 Aralık 1994 tarihine kadar, Rusya, bu konuda ciddî bir müdahalede bulunmadı.Yani, üç yıldan bu
tarafa bağımsızlığım ilan etmiş özerk bir cumhuriyet… Rusya, bu konuda ciddi bir uyarıda ve müdahalede bulunmadı.
Çeçenlerle ilgili bazı iddialar ve bilgiler var; bu bilgileri de, bilinmesinde fayda mülahaza ettiğim için ifade etmek istiyorum.
Bu Kafkas ülkelerinde, Hazreti Peygamber Efendimiz zamanında, kıtlık meydana geliyor. Kafkas ülkeleri ve birtakım ülkeler, heyetlerle, Peygamberimize, yardım talebinde bulunmak için gidiyorlar ve yardım alıyorlar; Medine’ye gidiyorlar, oradan yardım alıyorlar. O zaman Çeçenler de bir heyet gönderiyor; bu heyet, uzun bir yolculuktan sonra Hazreti Peygamberin yanına varıyor ve
yardım talebinde bulunuyorlar; yardımlarını alıyorlar. Hazreti Peygamber, uzun yoldan gelmiş olan bu insanların ayaklarının kan içinde kaldığını, parçalandığını görüyor ve üzülüyor; bunlara, gerekli yardımda bulunduktan sonra, deve derisi veriyor, “bu deve derisinden çarık yapın” diye deve derisi veriyor. Bunlar, yardımı alıp döndükten sonra, düşünüyorlar, diyorlar ki, “böyle büyük bir insanın vermiş olduğu hediyeyi ayağımıza çarık yapmak uygun düşmez bize” ve onun için Çeçenler, bu deve derisini, kalpak yapıyorlar ve kalpak, o günden kalıyor.
Bu ilişkilerden sonra, Hazreti Ömer Efendimiz zamanında, buraya, Muaz Bin Cebel, İslamı anlatmak için, Medine’den, önce Buhara’ya, daha sonra Hazar Denizi kıyısına geliyor ve Çeçenlerle bu şekilde görüşerek, onların Müslüman olmalarını sağlıyor.
Evet, bunlar, tabiî, bir iddia; tarihî kesinliği var mı yok mu, bilmiyoruz; ama, doğruya yakın bir iddia; çünkü, Hazreti Ömer zamanında, Kafkas ülkeleri, İslama girmişler, Müslüman olmuşlar.
11 Aralıktan sonra Rusya’nın müdahalesi üzerine, Çeçenistan Cumhurbaşkanı Cevher Duaoğlu, Ruslarla ilgili şöyle bir beyanda bulunuyor: “Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız. Son Çeçen canını vermeden, Ruslar ülkemize hâkim olamazlar; Ruslar Çeçenistan’a girer; ama, çıkamaz.”
Yine, Çeçenistan’ın Dışişleri Bakanı “Ruslar saldırırsa, Çeçenistan, onlar içiri yeni bir Afganistan olur. Sovyetler Birliği, nasıl Afganistan batağından sonra dağıldı ise, Rusya Federasyonu da, Çeçenistan’a müdahalesinden sonra çöker” diyor.
Değerli milletvekilleri, malumunuz, Kafkas ülkeleri, çarlık döneminde de, komünist Rusya döneminde de, çok büyük zulme maruz kalmışlardır ve bu insanlar, Stalin döneminde, sade Çeçenlerden 1 milyon insan, devlet trenleri ye kamyonlarıyla Sibirya’ya sürülmüş, Sibirya’ya giderken, 1 milyon insandan 600 bin insan, açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölmüştür. Siz düşünebiliyor musunuz ki, bu 600 bin insanın ahi vahi, hangi ülkeyi çökertmez… Evet arkadaşlar mazlumların ahi, bir gün, zalimleri boğacaktır; bu tarihen sabittir. Hiç kimse, zulümle âbad olamaz, zulümle iktidar olamaz. Ne denmiştir; batılla iktidar olunur; ama, zulümle iktidar olunmaz.
Peki, dünyanın tavrı ne olmuştur? İlk önce, dünya “Rusya’nın iç işleri” diye, ses çıkarmamıştır. Zaman zaman gündeme geliyor, birileri söylüyor… Sayın Dışişleri Bakanımız söylemediğini ifade ediyor; teşekkür ediyoruz Dışişleri Bakanımıza; yani “dünyayla birlikte hareket etmiyoruz” demiş, “biz, müstakil, Türkiye’nin siyasetini uyguluyoruz” demiş, o bakımdan teşekkür ederiz.
Değerli milletvekilleri, dünya, nüfuz bölgelerine bölünmüş. 1945’te Yalta’da bunu görüyoruz ve daha sonra da, zaman zaman dünyaya hâkim olan güçler, belli ülkeleri kendi aralarında parsellemişler ve kendi parsellerine dokunulmadığı takdirde, seslerini çıkarmıyorlar; evet, seslerini, ciddî manada çıkarmıyorlar. İşte Bosna-Hersek, işte Azerbaycan, işte Filistin, işte Kıbrıs, işte Batı Trakya, dünyanın dört bir tarafında… Hatırlayınız -çok zaman geçmedi üzerinden- İngiltere ile Arjantin arasında bir dava oldu, bir ihtilaf meydana geldi…
BAŞKAN – Sayın Kumaş, arkadaşlar zevkle dinliyor; ama, bağlamanızı rica edeceğim.
İBRAHİM KUMAŞ (Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım… ve çok kısa bir zamanda hallettiler değerli milletvekilleri; ama, bugün, Kıbrıs davası sürüncemede ve dünyada, böyle çıban başlan ihdas etmişler. Ölenler onlardan değil nasıl olsa… Sekiz yıl İran-Irak Savaşını devam ettirenler, bu süper güçler… Biz, ona, o zamanlar “köleler savaşı” diyorduk ve birtakım köleler buluyorlar, savaştırıyorlar… Akan kan, kendilerinden değil; ama, bir gün, bu kanı akıtanlar da o kanda boğulacaktır; kim akıtırsa akıtsın… Bugün, Batılı mütefekkirler söylüyor: “Rusya çöktü, yarın Amerika’da çökecek.” Çünkü, insanî bir uygulama yapılmadığı takdirde, insanlara zulüm irtikâp edildiği takdirde; bu, muhakkak, hangi ülke olursa olsun, hangi gücü elinde bulundurursa bulundursun, mutlaka, mazlum milletlerin anıyla o ülkeler de çökecektir; ama, bizim dileğimiz, Amerika’nın da, Rusya’nın da, bütün ülkelerin de, akıllarını başlarına almasıdır; insanî, millî, insanlann haklanna saygı duyarak bir politika uygulamalarıdır. Üç kuruş kazanacağız diye, binlerce insanı yok etmesine göz yumulamaz.
Tabiî, arkadaşlanmız dünden beri çok şeyler söylüyorlar. Bu, bir savaş da değil; yani, şu an Çeçenistan’da meydana gelen, bir savaş değil; bir milletin, sivil halkın, toptan yok edilmesidir. Dikkatle izliyoruz, ev ev, hane hane, top atarak yok ediliyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
İBRAHİM KUMAŞ (Devamla) – Yani, hangi savaşta görülmüştür bu?.. Osmanlılar giderken, tembihat yapıyordu; Macar ovalanna, Avrupalara gidiyorlardı,”ekili dikili arazileri talan etmeyin; yaşlılara, kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, eli silah tutmayanlara ilişmeyin…” Bu, Türk’ün, Müslümanlann prensibi, savaş prensibi; ama, bugün, hayretle, ibretle seyrediyoruz; ama, duamız, niyazımız -Çeçenistan’ın da, mazlum milletlerin de- inşallah, önümüzdeki yıllar, önümüzdeki yüzyıllar bunlann olacaktır; zalimlerin mahvolduklannı, yıkıldıklarını, enkaz altında kaldıklarını hep birlikte göreceğiz. Bu mübarek günde, duamız, niyazımız budur. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumaş.
Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edeceğim… Bu Çeçen ilticacılar için, arkadaşlar, daha sarih bir beyan bekliyorlar sizden. Sizi kürsüye davet ederek bir usul yaratmak istemiyorum.; mikrofonu gönderiyorum; rahatça, yerinizden, bunu aydınlatırsanız, memnun olunım.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MURAT KARAYALÇIN – Sayın Başkan, bana, Sayın Çelebi’nin sorusu üzerine, bir durumu aydınlatma olanağını sağladığınız için, şükranlanmı sunuyorum. Ben, her şeyden önce, Atatürk’ün 1923 yılında yapmış olduğu konuşmayı, Sayın Cumhurbaşkanımızın “dünyayla birlikte hareket etme” demeci bağlamında milletvekillerimizin bilgisine sunmak istemiştim, o nedenle bundan bahsettim.
İkincisi ve daha önemlisi, sığınmacıların, özellikle zor durumda olan Çeçen kardeşlerimizin Türkiye’ye gelme taleplerinin nasıl karşılanacağına ilişkin sorudur. Biz, bunu, ilgili tüm çevrelere, çok açık bir biçimde ilettik. Hem kadınların hem çocukların hem zor durumda olan tüm Çeçenlerin, o arada yaralıların, oraya yardım malzemelerini taşıyan uçaklarımızla Türkiye’ye getirilebileceğini söyledik, başka yollardan Türkiye’ye gelmeleri söz konusu olacaksa, onlar için de kapılarımızın sonuna kadar açık olduğunu ifade ettik. Yazılı olarak bunu yanıtlamak yerine, Çeçen kardeşlerimizin televizyondan bizi izlemekte olduklarını düşünerek ya da onu dikkate alarak, bu açıklamanın sözlü olarak yapılması bence de uygundur. Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN-Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Cengiz Bulut; buyurun.
CENGİZ BULUT (İzmir) – Saym Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünya ateş içinde, Türkiye’nin her tarafında kan akıyor. İşin üzücü bir yanı da, hep bizim kardeşlerimiz, soydaşlarımız, bizim dindaşlarımıza karşı bir tecavüz, bir hücum var. Her taraf kaymyor; ama, bütün dünyanın bu sıkıntıları çektiği bir zamanda, bu süre içinde, Türkiye’nin bu meseleleri takip eden Dışişleri Bakanlığının, bugün, maalesef, birçok yazarın bahsettiği gibi, full-time bu işe kendini veremeyen bir kişi tarafından, yani ancak ve ancak geçerken Dışişleri Bakanlığına uğrayabilen bir insan tarafından temsil edilmesinin; Dışişleri meselesinde, Bosna-Hersek, Batı Trakya, Kosova, Çeçenistan, Abhazya, Avrupa Birliği, AGİK, Birleşmiş Milletler, GATT, NATO, OECD ve buna benzere daha birçok ekonomik kurum ve kuruluşların olduğu bir dünyada, isimlerini bile saymak için günlerce çalışmamız gereken bir dünyada, bu işe kendisini hiç veremeyen, 2 dakikasını veremeyecek kadar meşgul bir insanın, bir yerde Dışişleri Bakanı, bir yerde SHP Genel Başkanı ve bir yerde Başbakan Yardımcılığı görevlerinin üçünü bir arada yürütmesinin imkânsızlığını hep beraber görüyoruz.
Türkiye’nin dünyaya kızma hakkı yok, Türkiye’nin önce kendi iç işini halletmesi lazım; çünkü, Türkiye diş dünyaya bakan gözünü kapatmış, Türkiye, dış dünyayı dinleyen kulağını kapatmış; çünkü, bu işle ilgilenecek sayın arkadaşımızın, değerli genel başkanımızın, Başbakan Yardımcımızın, uğraşacak, ilgilenecek, maatteessüf, 10 dakikası dahi yok.
Bugün, Türkiye’nin bütün medyası, maalesef, bu konuda acı acı yazılar yazmış ve bu işin, 24 saat kendini verebilecek insanlar tarafından yapılabileceğini söylemiştir. Doğrudur, Belçika’da vardır; doğrudur, Avusturya’da vardır; doğrudur, İrlanda’da vardır; oradaki insanlar, hem parti başkanları hem başbakan yardımcıları hem aynı zamanda kendileri bir yerde şey yapıyorlar; Dışişleri Bakanı, başbakan yardımcısı ve parti başkanıdırlar; ama, bir Belçika’nın dışişleri meselesiyle Türkiye’ninki aynı mı?
İşin acı bir tarafı -kendisi de benim gibi belediye başkanlığından gelme- bu konuda ihtisas sahibi olmayan bir insan tarafından, bu meselenin kısa bir zamanda algılanabilmesi çok zordur. Ben, değerli genel başkanımı üzmek için, refüze etmek için söylemiyorum; ama, zor bir mesele; bütün dünyanın, hem siyasî hem ekonomik meselelerini bir araya alacaksınız ve hepsini beraber götüreceksiniz;
çok zor mesele…
Değerli kardeşlerim, Çeçenistan, Çağatayca “zeki” Kazanca “yakışıklı”, Kırgızca “hatip”, Çavuşça “güzel” demek; güzel bir şey… Komşuları: Doğuda Kumuklar ve Avarlar; batıda Kabaıtaylar ve Osetler; kuzeyde Kazaklar; güneyde Avşar ve Tunçlar; isimlere bak, ne güzel… Millî Eğitime buradan sesleniyorum: Bizi, bütün Roma İmparatorlarının isimlerini ezberleten, Sezar’ın yeğeninin ismini ezberleten, bütün Yunanistan krallarının isimlerini ezberleten insanlar, üzülerek söylüyorum; ben mühendisim, tarihi de çok seven bir insanım, bu isimleri bugün burada öğreniyorum. Millî Eğitim Bakanlığına ithaf olunur!..
Çeçenistan, Rusya’da federe bir devlettir. Çcçenistan, 6 Eylül 1991’den bu yana bağımsızlığını kazanmış… Beyler, bakınız, bu Rusya denilen ülke, maalesef, bir asimilasyon uyguluyor. Eğer, biraz daha Çeçenistan kalırsa, Rus nüfusunu orada çoğaltarak, Çeçenistan’ı azaltarak yok edecekler.
Bakınız, Kırım’da, bugün, Kırım Türkleri, maalesef, azınlık hale getirilmiştir; bugün, Çeçenistan’da, Stalin’in, zamanında Sibirya’ya sürdüğü insanlar yüzünden, milyonlarca insan ölmüş ve bugün, yine, Yeltsin’in yapmış olduğu başka bir manevrayla, bizim Çeçenistan’da Çeçen halkını yok ederek ve oralarda Rus halkını çoğaltarak Rus nüfusunu çoğaltıyor. Azerbaycan’da böyle, Türk devletlerinde böyle. Aynısını, Bosna-Hersek’te…
Bakınız, bugün Bosna-Hersek meselesi çöziilmüyorsa, zamanında, katil Tito, bütün Sırpları, Bosna-Hersek’e, Makedonya’ya, Kosova’ya göndererek, orada mevcut insanları azınlığa düşürmüştür.
Bugün, aynısını, Rusya, Kırım’da yapıyor, Abhazya’da yapıyor, bugün Gürcistan’da yapıyor, Türk devletlerinde yapıyor ve bugün, Rusya, aynısını Çeçenistan’da yapıyor. Çeçenlerin beklemeye tahammülleri yok; biraz daha beklerlerse, sürülecekler, öldürülecekler. Sırpların Bosna’da yaptığı gibi, yalnız öldürmekle kalmıyorlar, sürgün; yüzbinlercesini öldürüyorlar, milyonlarcasını kaçırtıyorlar.
İşte, Çeçenistan’da, yüzbinlercesini öldürdüler, öldürüyorlar ve milyonlarcasını sağa sola kaçırtıyorlar; bir süre sonra, Çeçenistan’da Çeçen kalmayacak ve azınlığa düşecekler.
SÜLEYMAN HATİNOĞLU (Artvin) – İktidar gibi!..
CENGİZ BULUT (Devamla) – Maalesef yok, kimse de yok yani…Tabiî, o ayrı bir olay Rusya’nın yapmış olduğu esas asimilasyon politikası bu. Şimdi, nerede Birleşmiş Milletler, nerede AGİK, nerede insan hakları” diye bağırıyoruz, kimden medet umuyoruz; Birleşmiş Milletlerin ağababası olan Amerika, Birleşmiş Milletlerin ağababası olan Rusya, İngiltere, Fransa mı?… Bunlar, ağır silah sanayii olan ülkeler, işte, gazetede yazıyor; dünyaya en fazla silah satan ve silah sanayiiyle geçinen bu insanlar…
Timsah yavrusunu yerken gözyaşı döküyormuş… “Savaşı durdur” diye, Amerika ve Rusya’dan medet bekliyoruz, Fransa’dan ve İngiltere’den medet bekliyoruz, nasıl durduracak… Dünyada barış olursa, Amerika kime silah satacak, eğer dünyada savaş biterse, Rusya kime silah satacak değerli kardeşlerim, değerli milletvekili arkadaşlarım?
Bugün dünyada bir sömürü vardır; birincisi silah satarak, ikincisi petrol vasıtasıyla. Dünya bölüşülmüştür. İşte Ortadoğu’yu bölmüşlerdir, kendileri kapmışlardır ve dünya Rusya’ya demiştir ki: “Sana bütün Asya ülkelerini bırakıyorum, orası da senin, biz senin iç işlerine karışmayız.” İşte, Amerika’nın geçen gün yalnız Suudi Arabistan’a sattığı silah 30 milyar dolar, bize üç yılda sattığı silah 3 milyar dolar… 30 milyarı 40 binle çarparsak, 1,2 katrilyon, yani, Türkiye’nin bütçesi kadar, yalnız ve yalnız Suudi Arabistan’a satılmış; ki, bu arada Yunanistan, bu arada Türkiye… Körükleniyor savaş; kim tarafından, büyük devletler tarafından. Nerede Birleşmiş Milletler, nerede Amerika, nerede NATO diye bağırıyoruz; ama “nerede” dediğimiz insanların özü, kaynağı, her şeyi silah, her şeyi savaş, savaş olursa yaşayacak, savaş olursa ticaret yapacaklar. Dünyanın uyanması lazım; saflığı bırakalım.
Bu milletler, bu devletler, bu savaşı bitirmez, bunların özü, silah ağır sanayii olduğu müddetçe, bunu bitirmeleri mümkün değil.
Ben, Başkanımın müsamahasına sığınarak şunu söylemek istiyorum: Tabiî, Sayın Dışişleri Bakanımız ” biz söylemedik ” diyorlar; ama, dünya ” bu, Rusya’nın iç işleridir ” diyor. Peki, bugün Çevik Güç’ün görevi nedir Türkiye’de?..Kuzey Irak’ta zalim Saddam,-aşağılık Saddam tarafından her an için kimyasal silahlarla saldırıya uğramasın diye, bizim oradaki insanlarımız için konulmadı mı, bugün Çevik Güç? Nedir?.. Peki, Peşmergeler de, ona bakarsanız, Irak’ın iç meselesi değil mi? Bugün, Irak’ı bölen, bugün Irak’ı parçalayan, bugün oradaki insanlara karşı Çevik Güç oluşturan bir dünya… Bugün, herkesin gözünün önünde çocuklar katlediliyor, insanlar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, bebeler öldürülüyor, bir Grozni sokak sokak yok ediliyor, bina bina yok ediliyor, sanki adrese gönderilen bombalarla yıkılıyor ve dünya “bana ne” diyor. Neredesiniz insan hakları, neredesiniz?..
İşte, kendi kendimizi kandırmayalım, saflık etmeyelim. Bizim medet beklediğimiz bu insanların, bu devletlerin kaynağı savaş, işte, geçen gün, bir büyük devlet “Türkiye ile Yunanistan arasındaki savaştan korkuyorum” diyor. Eyvah dedim, yandık; neden; herhalde biz Amerika’dan az silah aldık, biraz daha silah alalım, herhalde Yunanistan da Amerika’dan az silah aldı “kavga yapabilirler” diyor. Kışkırtıyorlar bizi, zaten savaşı kışkırtıyorlar, zaten alevi alevlendiriyorlar; biz de bu tuzaklara düşüyoruz. Hadi babam, ver bütçenin yarısını silaha; biz veriyoruz, Yunan veriyor, Suriye veriyor, Irak veriyor. Biz, bu küçük, biz bu kalkınmakta olan devletler, bütün paramızı silaha yatırırken, bir taraftan Amerika, ingiltere, Almanya, Ortadoğu’daki petrollere; bir taraftan Rusya da Asya’daki petrollere el koyuyor, ondan sonra kendi aralarında paylaşıyorlar. Düne kadar NATO ve Varşova diye ayrılan, sanki kavga ediyorlarmış gibi olan bu insanlar, bu devletler, bugün oturmuşlar, dünyayı paylaşmışlar ve dikkat edin, birbirlerine müdahale bile etmiyorlar.
Cenabı Allah’tan, Çeçen vatandaşlarımıza sabırlar diliyor, Hükümetimizin, devletimizin onlara biraz daha fazla destek, biraz daha fazla güç -tabiî, zorluklarını biz de kabul ediyoruz; ama, daha fazla destek, daha fazla güç- vereceği umuduyla saygılarımı sunuyorum; sağ olun.
BAŞKAN-Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Sayın Bulut, “Millî eğitime hitap ediyorum” dediğiniz noktada, Sayın Koksal Toptan, sizin saydığınız kusurların düzeltildiğini bildirir bir yazı göndermiştir; bilginize sunuyorum.
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Sayın Başkanım, Sayın Bulut, konuşması sırasında SHP Genel Başkanına saldırıda bulunmuştur; bu konuda söz istiyorum. Müsaade ederseniz yerimden söyleyeyim Sayın Başkan, kayıtlara geçsin.
BAŞKAN – Efendim, ne dedi?.. Mesela…
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Sayın hatip: “Sayın Karayalçın, hem SHP Genel Başkanıdır hem Başbakan Yardımcısıdır hem de Dışişleri Bakanıdır; bu yüzden görev yapamamaktadır” dedi. Buna cevap vermek istiyorum.
CENGİZ BULUT (İzmir) – Ne münasebet?.. Bu, bilinen bir şey. Ne ilgisi var?.
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Görev yapamamak anlamında söyledi Sayın Başkanım.
CENGİZ BULUT (İzmir) – Zamanı yoktur… Ben bir parti değilim ki; şahsım adına söyledim, dışarıda cevap versin.
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Kayıtlara geçmesi için bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN – Bir cümleyi söyleyin efendim.
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Bunlar olabilir. Sayın Genel Başkanın üç görevi vardır. Önemli olan, bir insanın, iki, üç, beş görevi olması değildir, önemli olan, o görevlerin tümünün yerine getirilip getirilmemesidir. Sayın Karayalçın’ın Dışişleri Bakanı olarak gerekeni yaptığına inanıyoruz. Eğer kendileri iktidarda olsalardı, Dışişleri Bakanlığı kendilerinde olsaydı, bu konuda başka ne yapabilirlerdi; onu söylesinler.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ekmen, bir başka siyasî partinin, sizin bakanınızı övmesini mi bekliyorsunuz?
MEHMET ADNAN EKMEN (Batman) – Yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
SÜHA TANIK (izmir) – Sayın Başkan, bir hususu soracağım efendim, müsaade eder misiniz.
BAŞKAN – Efendim, şunu bitirelim; bakın, iki günden beri…
SÜHA TANIK (îzmir) – Bir konuyu bilmiyorum da, onu öğrenmek istiyorum efendim. Bir hatip konuşmasını yaptıktan sonra, herhangi bir üye, Başkanlığınıza bir yazıyla müracaat ederek, bu konuşmayla ilgili olarak beyanda bulunmak üzere, sizin ağzınızla söz söyletebilir mi, böyle bir usul var mı? Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Bir düzeltme yapıldığı için burada izah ettim; yoksa, başka maksatla verse usul değildir; okumam.
Sayın milletvekilleri, Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya bölgesinde meydana gelen son gelişmeler konusundaki genel görüşme tamamlanmıştır. Şimdi, Meclisimizde bulunan ve grubu olan 4 siyasî parti adına, grubu olmayan diğer siyasî partiler adına ve bağımsız milletvekilleri adına verilmiş, vahşeti kınama ve dünya parlamentolarını çözüme davet etme duyurusu vardır; onu okutacağım.
TURHAN TAYAN (Bursa) – Sayın Başkanım, izin verir misiniz…
BAŞKAN – Bu noktada ilaveniz mi var?
TURHAN TAYAN (Bursa) – Evet efendim. Bir önerge geliyor; izin verirseniz onun da değerlendirilmesini arz ediyoruz, imzada… Geliyor…
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Arkadaşlar imzalayacaklar, mutabakatımız üzerine…
BAŞKAN – Bekliyorum efendim, bekliyorum…Geldi efendim.
Bir dakika… Okuyacak arkadaşımız intibak etsin yeni gelen şeye…
Efendim, ön yazıyı okuyalım, ilave edelim.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Ama, konunun bütünlüğü bozulur.
BAŞKAN – Ön yazının arkasına ilave edeceğiz.
Okutuyorum:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi, Çeçenistan’daki gelişmelerle ilgili olarak aşağıdaki hususların dünya kamuoyuna duyurulmasını gerekli görmüştür:
Rusya Federasyonu bünyesinde bir cumhuriyet olan Çeçenistan’ın statüsü konusunda merkezî makamlar ile Çeçenistan arasında bir uyuşmazlık başgöstermiş; Çeçenistan, Rusya ile federasyon anlaşmasını imzalamamış, Rusya’daki parlamento seçimlerine ve anayasa referandumuna da katılmamıştı.
Bugün, Çeçenistan’da, maalesef, kanlı ve acımasız bir silahlı müdahale yaşanmakta ve başta Grozni Kenti olmak üzere, bazı Çeçen yerleşim merkezlerinin, Rus birliklerince, havadan ve karadan, hedef gözetilmeksizin, en yoğun ve sistematik bir şekilde bombalanmasına devam edilmektedir.
Aralarında çocukların, kadınların, yaşlıların da bulunduğu yüzlerce masum insanın, bu ağır bombardıman altında can verdiği, son derece vahim ve medenî dünyanın kabul edemeyeceği insan hakları ihlalleri ortaya çıkmıştır. 350 bin dolayında insan, şiddetli kış şartlarında canlarını kurtarmak için yollara düşmüş, sığınmacı durumuna sokulmuştur.
Krizin bu ölçülerle tırmanması, esasen yoğun çatışmalara sahne olan Kafkasya bölgesinde, uzun yıllar içinden çıkılamayacak bir istikrarsızlık, güvensizlik ve düşmanlık ortamı oluşturmaktadır.
Çeçenistan’daki güvensizlik ve çatışma, bugün, Kafkaslarda güven bunalımı doğurur; bu da, doğrudan doğruya Türkiye’nin güvenliğiyle ilgilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu endişelerden hareketle, Bosna-Hersek’ten sonra bu kez de Çeçenistan’da yaşanmaya başlanan bu insanlık dramına bir an önce son verilmesini, bu amaçla derhal ateşkes ilan edilmesini, sivillerin yaşama haklarının güvence altına alınmasını, sığınmacıların korunmasını ve insan haklan, uluslararası insanî hukuk kuralları ve Birleşmiş Milletler ile AGÎT çerçevesinde kabul edilmiş olan bütün belgelerden kaynaklanan yükümlülüklere uyularak, AGİT ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin harekete geçmesini talep etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Çeçenistan’da adil bir çözüm şartlarının sağlanması için, Rusya Federasyonu Devlet Dumasına ve Federasyon Konseyine gerekli tüm önlemleri almaları çağrısında bulunur.
Gelişmeleri derin bir üzüntü ve endişeyle izleyen milletimiz adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, bu vahşeti en güçlü bir şekilde kınıyor; tüm dünya parlamentolanm, Çeçenistan krizinin adil, kalıcı, onurlu ve insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir çözüme kavuşturulmasına katkıda bulunmaya davet ediyoruz.“
BAŞKAN – Bir dakika…
Efendim, şimdi, duyuruya, yeni gelen eki…
OĞUZHAN ASÎLTÜRK (Malatya) – Sayın Başkan, şimdi, hepimiz bir şey yazsak da duyuruya eklesek, bunun bütünlüğü kalır mı? Bunu, gruplar bir araya geldiler, görüştüler; belli bir mutabakat oldu Şimdi, ben de bir şey yazayım, onun altına ekleyeyim… Bütünlüğü bozuluyor…
TURHAN TAYAN (Bursa) – Ne mahzuru var?
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Size bilgi verildi…
BAŞKAN-Bir dakika lütfen…
OĞUZHAN ASÎLTÜRK (Malatya) – Kardeşim, bütünlüğü bozulur. Onu içerisinde mezcetmek mümkün…
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Bu hususlar da dikkate alındı…
OĞUZHAN ASÎLTÜRK (Malatya) – …ama, bütün şeyin içerisinde altına eklenirse fevkalade yanlış olacaktır; yeniden yazalım, yani, olmasın demiyorum; ama, bütünlüğü bozulur.
BAŞKAN – Sayın Asiltürk, bunda da imzalar var; göndereyim, eğer katılmıyorsanız ara vereyim, katıldığınız bir şeyi okuyalım buradan; yani, iki günden beri üzerinde durduğumuz bu konuyu bir tatlı sonla bitirmek varken…
OĞUZHAN ASÎLTÜRK (Malatya) – Yeniden yazarsak, bütünlük sağlayabiliriz; ama, bir bütünlük içerisindeyken bunu eklediğimiz zaman, okuyan herkes, bunun bir eklenti olduğunu görür; onun için yeniden yazalım.
TURHAN TAYAN (Bursa) – Bütünlüğü bozucu bir mahiyet taşımıyor. Bence, bu konuya Genel Kurul karar versin.
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun
HASAN KORKMAZCAN (Denizli) – Daha önce hazırlanan bildiri metni, kendi içinde bir bütünlük ihtiva ediyor; ancak, görüşmelerin bu noktaya gelmesi sırasında, bazı arkadaşlarımızın, bildiride Hükümetçe dikkate alınmasını istedikleri bazı hususlar oldu. Onları da dikkate almak üzere, ilave olarak okuruz. Bunda bütünlüğü bozucu bir durum yoktur. İhtiva ettiği hususlara da arkadaşlarımız katılıyorlar. Mesele, bir redaksiyon meselesidir. Redaksiyonu bozmamak bakımından, birinci önerge okundu. Bu hususlar da dikkate alınmak kaydıyla bilgiye sunarsınız, Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, lütfen, takip edelim…
Bildiri okunmuştur. Şimdi, bildiri altındaki imzalan okutuyorum…
İBRAHİM TEZ (Ankara) – Sayın Başkanım, imzalara geçmeden önce, bir hususu arz edebilir miyim?
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika… Bütünlüğü bozuyoruz, bakın, bildirinin arasına girdiniz Sayın Tez. Lütfen…
İhsan Saraçlar
DYP Grup Başkanvekili
Hasan Korkmazcan
ANAP Grup Başkanvekili
Adnan Ekmen
SHP Grup Başkanvekili
Oğuzhan Asiltürk
RP Grup Başkanvekili
Muharrem Şemsek
MHP Adına
Mehmet Sevigen
CHP Adına
Erdal Kesebir
DSP Adına
Recep Kırış
BBP Adına
Hüsnü Doğan
YP Adına
İbrahim Kumaş
MP Adına
Gaffar Yakın
Bağımsız Milletvekilleri Adına
BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, Meclisimizde grubu bulunan siyasî partilerle, grubu bulunmayan siyasî partilerin temsilcileri ve bağımsız milletvekilleri tarafından verilen duyuruyu okuttum.
Şimdi, ilk bildiri, daha ziyade, dünyaya bir duyurudur. İkincisi, daha ziyade, Sayın Hükümeti ilgilendiren bir konudur.
DEVLET BAKANI AZİMET KÖYLÜOĞLU (Sivas) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Köylüoğlu, bir dakikanızı rica ederim. İkincisi, daha ziyade, Hükümeti ilgilendiren bir temennidir.
” 1 – Çeçenistan’dan gelecek sığınmacılar için, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Kuruluna müracaat edilmesini,
2- Bugün, Bakü’de bekleyen Ahıska Türklerinin, Türkiye’ye kabul edilmesini ve gerekli çalışmaların yapılmasını arz ederiz.”
Buna, üç siyasî parti grup başkanları imza atmış. Bu okuduğum konuya eğer katılıyorsanız, grubu bulunan siyasî partiler temennisi olarak Hükümete sunacağım.
OĞUZHAN ASİLTÜRK (Malatya) – Hayır Sayın Başkan, katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Asiltürk, siz katılmıyorsanız, bu okuduğum bildiri, Sayın Tayan’ın, Doğru Yol Partisi Grubu adına; Sayın Hasan Korkmazcan’ın, Anavatan Partisi Grubu adına ve Sayın Ekmen’in, Sosyaldemokrat Halkçı Parti Grubu adına temennileridir.
Tebliğ ettim.
Bu temenniyi Sayın Hükümete sundum.
ilk okuttuğum, grupların müşterek bildirisinin gereğini Başkanlık yapacaktır.
…
BAŞKAN – Sayın millletvekilleri, iki günden beri üzerinde hassasiyetle konuşmalar yapılan Çeçenistan konusu, berraklığıyla, bir noktaya gelmiştir. Görüyorum ki, milletvekili arkadaşlarımız da bu konunun üzerine bir başka konuyu görüşmek istemiyorlar. Onun için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek ve 12 Ocak 1995 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, 66 ncı Birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 17.08
TBMM Tutanak Dergisi- 11.01.1995 – Birleşim:66 – Cilt:77 – Sayfa: 333-358
©Waynakh Online
YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.
Bir yanıt bırakın!