23 Şubat 1944: Vur! Zehirle! Sürgün et!
23 Şubat 1944, sabahın ayazı… Kızıl Ordu’nun kuruluş yıldönümü nedeniyle her yerde bayram havası var. “Halk düşmanı” ilan edildiklerini bilmeyen, erkeklerinin çoğunu cepheye yollamış olan Çeçen ve İnguşlar, bu bayram gününün kanlı bir suç sahnesine dönüşeceğinin farkında değil. Üzerlerine aniden makineli tüfekler doğrultuluyor ve sınırdışı edildikleri ilan ediliyor.Sınırdışı kararının duyurulmasının ardından Sovyet askerleri; savunmasız, silahsız Çeçen ve İnguşların bahçelerine akın etti. Vahşi eylemin kurbanlarına toparlanmaları için verilen süre sadece 10-15 dakikaydı. Hızlı davranamayan yaşlılar, kadınlar ve çocuklar sürüklenerek evlerinden dışarı çıkarıldı, hastalar yataklarından atıldı. Emir büyük yerden gelmişti: “Karşı çıkanlara, ateş et! Kaçma teşebbüsü halinde, ateş et! Emirlerin yanlış anlaşılması durumunda, ateş et!” Çoğu Çeçen Rusça anlamadığı halde komutlar Rusçaydı nedense?
Karşı çıkanlar, kaçmaya çalışanlar, emirleri anlamayanlar katledildikten sonra diğerleri için av başladı. Güzel çocukların, savunmasız kadınların, silahsız erkeklerin izini sürdü askerler. Vurulanlar, gazyağı dökülerek yakılanlar, zehirli gıdalarla öldürülenler, canlı canlı uçurumlara atılanlar… Sadece Galançoj bölgesinde 7 bin Çeçen öldürülmüştü.
Bir sınıflama yapılmıştı: “Taşınabilir” ve “taşınamaz” olanlar. Hasta ve güçsüzler, “taşınamaz” statüsündeydi. Stalinistlerin tabiriyle “taşınabilir” olanlar tren istasyonuna gönderilmiş ve canlı hayvan taşımacılığında kullanılan soğuk trenlere doldurulmuştu. Cinsiyetlerine, yaşlarına ve geleneklerine bakılmaksızın tüm kadınlar, erkekler, çocuklar ve yaşlılar tıklım tıklım vagonlara sıkıştırılmıştı.
Zalimce bir acıya mahkum edilerek tıkıştırılmış insanlarla dolu vagonlar, 23 Şubat akşamı Kazakistan, Kırgızistan ve Batı Sibirya’ya doğru yola çıktı. 20 gün süren ve karlarla kaplı “Ölüm Yolu”nda gerçekleşen sürgün yolculuğunun ilk haftasında açlık, soğuk ve hastalıktan 70 bin insan öldü. Sürgün döneminde, 200 bin Çeçen ve 30 bin İnguş’unyanısıraDağıstan’da yaşayan 29 bin Akkin Çeçeninden 20 bini hayatını kaybetti.
İnsanlar sadece fiziksel olarak yok edilmedi. Asırlardır yaşadıkları topraklardaki anıları da ortadan kaldırıldı. Çeçen ve İnguşların el yazması metinleri, dini ve felsefi eserleri ülkenin her yerinden toplatılarak Grozni’ye getirildi. Bu paha biçilmez belgelerin tümü, Çeçen halkının tarihsel belleğinin yok edilmesi adına şehir merkezinde birkaç gün içinde yakıldı. Çeçen ve İnguş topraklarındaki köylerin, sokakların, meydanların isimleri geçmişe dair bir iz bırakmamak amacıyla değiştirildi.
Çeçenler, 1944 sürgününde nüfusunun yaklaşık yüzde 65’ini yitirdi. Stalinistlerin sivil halka uyguladığı ve Batı’nın nedense bilmediği, bilemediğizulümü gösteren belgelerin çok az bir kısmı bile Çeçenlerin 1944 sürgününü niçin hiçbir zaman unutmayacağına ve affetmeyeceğine dair biraz fikir verebilir.
- Yalharoy köyleri: Sürgün için toplanma noktası ayarlamaya çalışan 86 Çeçen öldürüldü.
- Dağlık alanda HahilgeAkkha topluluğu: Yanlarına yiyecek yerine güçsüz yaşlı, kadın ve çocukları almak isteyen ailelere rağmen 32 insan öldürüldü.
- Kezenoyam Gölü: Göle atılan “taşınamaz” Çeçen sayısı bilinmiyor.
- Itum-Kale: Hastaların olduğu evlere el bombası ve molotof kokteylleri atıldı. Ölü sayısı bilinmiyor.
- Dağlık alan Malhista: Burada Çeçenleri mağaraya sokup yok etmek Rus askerleri arasında “moda” olmuştu. Kurban sayısı bilinmiyor.
- Urus-Martan: Çevre bölgelerden toplanan hastalar Urus-Martan’daki hastaneye getirildi. Toplam 72 hasta, hastanenin on metre ötesindeki göçüğe canlı canlı atıldı ve üzerleri çöp ve molozla kapatıldı.
- Açhoy-Martan bölgesi, Valerik köyünün güneyi: 10 yaşındaki oğlunu kurtarma umuduyla saklanan Visita Anzor vahşice katledildi. Oğlu esir alındı. 10 yaşındaki çocuk, Shalazhi köyündeki camiye götürüldü ve askerler futbol oynamaya başladı. Çocuk, askerlerin topla değil babasının kafasıyla futbol oynadığını görüp ellerinden almaya çalıştı.
- GalaynChozh bölgesi, Haybah köyü: Çoğunluğunu kadın, çocuk ve yaşlıların oluşturduğu 700 kişi canlı canlı yakıldı. Bu suçu işleyenler madalyayla ödüllendirildi. Ölenlerin en yaşlısı 110 yaşındaydı, en genci ise birkaç saat önce doğmuştu. Tanıklardan SalambekZakriev o güne dair şunu söylüyor: “Haybah’tan dumanlar yükseliyordu. Byati köprüsü yakınında 4 asker bir adamı kovalıyordu. Adamı öldürüp cesedini Gehi ırmağına attılar. Sürgünden 2-3 gün sonra bir ceset bulduk. Doğurmak üzereyken öldürülmüş bir kadına aitti, gömdük.”
‘Sürpriz yiyecekler’
1913 doğumlu ZiyadinMalsagov’un tanıklığı: “Askerler zehirli yiyecekler bıraktı, bisküvi ve şeker gibi. Birçok Çeçen zehirlenerek öldü.”
1926 doğumlu Mahdan’ın tanıklığı: “Ordu, dağlardaki insanlara acımasızca ateş etti. Zehirli bisküvi ve çeşitli gıdalar attılar. Açlıktan kıvranan Çeçenler bunları yedi ve öldü.”
2003’te İçkerya’nın ABD temsilciliğini yapan eski milletvekili ve yazar Lema Usmanov, zehirlenme iddialarıyla ilgili gerçekleri anlattı: “8-11 Aralık 1995 tarihlerinde Polonya’da gerçekleştirilen ‘Uluslararası Kanun ve Çeçen Cumhuriyeti’ başlıklı konferansa katılan Ukrayna milletvekili Prof. İvan Bilas, Rusya Arşivi’nden bir belge paylaştı. Belge, sürgün sırasında Çeçenlerin ‘sürpriz yiyecekler’ diye bahsedilen gıdalarla ‘beslendiğini’ gösteriyor. Bu belgelerde Çeçenler için geliştirilmiş çeşitli formüllerden de sözediliyor. Mesela 1 kilo una 1 gram, 1 kilo tuza 10 gram beyaz arsenik (arsenat trioksit) eklenmesi tavsiye ediliyor. Bir diğer zehir ise 1 kilo şekere 10 gram, 1 litre suya 1 gram eklenmesi önerilen sodyum arsenat… Bu ‘sürpriz’, özellikle Çeçenlerin etli hamur yaptıkları ‘yöresel kullanım’ için öneriliyor. Heksojenin tereyağında çok iyi sonuç verdiği belirtiliyor.
Konferans katılımcılarından Krakow Milletvekili Ryszard Boczan, güçlü ve sağlıklı görünen Çeçenlerin kitlesel ölümlerine şahit olan Polonyalıların tanıklıklarını anlattı. Çeçenlerin ani ve beklenmedik ölümlerine şahit olan sadece Polonyalılar değildi. Bu ölümler; Almanlar, Koreliler, Yunanlar ve sürgün edilen diğer halklar tarafından da kaydedilmişti.”
Yararlanılan kaynaklar:
Kavkaz.tv
Chechen.org
Serap Canbek
Jineps Gazetesi, Şubat 2013
Bir yanıt bırakın!