Medet Medet!..
Mustafa Önlü’nün adeta bir dergah vazifesi gören, yurtiçinden, yurtdışından tüm Çeçen-İnguşların uğrak yeri olan Starzburg caddesindeki muhasebe bürosunun kapısından hukuk fakültesi birinci sınıf talebesi tıfıl bir üniversiteli olarak gireli tastamam yirmi beş yıl olmuş.
Amca oğlum Vedat’ın selamını götürdüğüm Medet Önlü ile o gün tanıştım. Ömrü boyunca gururla, vakur dağlılara yaraşır bir şekilde taşıdığı o dik Çeçen duruşunun yanı sıra içten, sıcak, sade tavrı güler yüzüyle hemen kan kaynattık. Yıllar içinde aralıklarla sık sık uğradım. Konferans havasında uzun sohbetlerimiz oldu. Bazen ana dili olmasına rağmen yeterince bilmediği (sonradan mükemmel hale gelen) Çeçencesini ilerletmek için, Çeçence kelimeleri küçük kağıtlara yazıp yıllarca nasıl cebinde taşıdığını, bu uğurda Ürdün’e nasıl gittiğini anlattı. Bazen de sıradan konularda hayat dersleri verdi.
Şu an bildiğim üç beş kelimelik Çeçence’mi de onun yirmi yıldan daha uzun bir zaman önce Sıhhiye Ankara Kuzey Kafkas Derneği’nde verdiği Çeçence kursuna borçluyum. Baş ucumda duran “Nohçiyn Tuyranaş” (Çeçen Hikayeleri) ve “Nohçiyn Kistnaş” (Çeçen Atasözleri) kitapları da onun hediyesidir.
Rus-Çeçen savaşı başladığında, tüm hayatını vakfedeceği bu dava için en önde koşturanlardan biri de O oldu. Nerede bir topluluk bulsa kendi bildiğince, dilinin döndüğünce bu mücadeleyi anlattı.
1.Rus-Çeçen savaşının ilk günlerinde Ankara Gazi mahallesindeki Çeçen derneğinin balkonunda güzel bir bahar akşamı batan güneşe bakarak hiç duymadığım mistik Çeçen efsanelerinden bahseden de O’dur. Sonradan kendisininde aralarına katılacağı o yiğit insanları, Çeçen halkının en yiğit evlatlarını kurban vereceği o büyük savaşları, o savaşlardan sonra gelecek güzel günleri.
Bu zaman zarfında içinde kendi çevresinden insanların da olduğu kimselerden yönelen haksız ve mesnetsiz ithamlara maruz kaldı. Kimi zaman hastanelerde, savaş yaralılarının yaralarını sağaltmak için koşturdu. Kimi zaman evine ekmek götürmek yerine, savaş mağdurlarına ekmek götürmeyi tercih etti. O eline hiç silah almadı, savaşı övdüğünü, savaşın devamını desteklediğini de duymadım.
Avrasya feribotu kaçırıldığında toplantı masasında savunma hazırlıkları yapan avukatlardan biri olan bana, gırtlaktan gelen o keskin Çeçencesiyle yönelttiği: “keyçim bari ah Atella” (hazır mısın Atilla) deyişi hala kulaklarımda.
Son telefon görüşmemiz de “neden görüşemiyoruz bu canımı sıkıyor” demişti, ben de mazeret beyan ederek “ziyaret bize düşer,uğrayacağım abi” demiştim. Ecel benden önce uğradı.
Katılmadığım görüşleri de oldu. Ancak O, Türkiyeli her Çeçenin hayatında bir kez olsun mutlaka teğet geçtiği bir şekilde dokunduğu bir şahsiyetti. Biraz radikal, biraz dik, biraz sert mizaçlı, ama inanmış, fedakar, gayretli, iyi bir baba, iyi bir insan, bizim ağabeyimiz, bizim kardeşimizdi. Bu satırlardan çok daha fazlasını hak eden…
Deal geç doyl (Allah Rahmet etsin)!
Atila Doğan
22.05.2014
©Waynakh Online
YASAL UYARI
Sitede yer alan materyallerin tüm hakları Waynakh Online’a aittir. Bu materyaller (haberden/makaleden/tercüme eserden sadece alıntı yapılsa dahi) ancak kaynak gösterilerek ve aktif link verilerek kullanılabilir.
Bir yanıt bırakın!